"Selam anne ve baba,ben geldim. Cevabımı alamasam da nasıl olduğunuzu sormaya geldim. Biliyor musunuz yanınıza her geldiğimde aynı hissediyorum. Sanki hayatımdaki bütün sıkıntılar bitmiş,gitmiş sonsuz bir mutluluğa ermişim gibi. Merak etmeyin her şey yolunda. Zaten izliyorsunuzdur beni. Sizi çok seviyorum."
Sözlerimi bitirdikten sonra derince bir nefes aldım. Mide bulantımı bastırmak için elimdeki sudan bir kaç yudum aldıp geri kalanını iki mezarada paylaştırdım.
Ne zaman titreşim moduna aldığımı bilmediğim telefonumu cebimden çıkardım. Arayan Ozandı. Zaten beni sadece o arardı ya.
"Efendim Ozan."
"Nerdesin sen yine Leyan, nerdesin? Sana kaç kere dedim bir şey demeden ortadan kaybolma diye. Ciddiyetin farkında değil misin sen? Babam duysa ne yapar bana biliyorsun değil mi? Nerdeysen çabuk eve gel. Delirtme durduk yere beni." dedikten sonra hemen telefonu kapatmıştı. Neden kapattığını biliyordum. Benim gazabımdan korkuyordu.
Annemlere veda ederek beni getiren bir şoför ve iki korumanın olduğu arabaya bindim.
Yola çıkalı yaklaşık 10 dakika olmuşken Ozan tekrar aradı."Efendim Ozan. Ne var şu amına koyduğumun yerinde beni arayıp duruyorsun. Sana kaç kere dedim beni rahatsız etme diye. Çıktığımı söylemiyorsam mezarlıktayımdır. Ne var yine?"
"Babamı kaçırmışlar."
"Ne?" Şoföre doğru elimi aşağı yukarı hareket ettirirken hemen durmasını söyledim. Arabayı etrafı yalnızca ağaçlardan oluşan toprak yolda kenara çekti. Araba durduğu saniyede hemen arabadan indim.
"Ne saçmalıyorsun Ozan? Ne demek Cemil'i kaçırdılar? Kim buna cesaret edebilir?" diye panik bir şekilde konuştum. İlk defa yaşamıyorduk ancak bunun her su duruyken olması anlamsızdı.
"Soru sormayı kes Leyan. Bilmiyorum kim yaptı, kim cesaret eder buna. Bilmiyorum. Ama sana şu kadarını diyorum eğer bu Kemal'in işiyse onu sikmezsem benim adımda Ozan değil. Hemen babamın evine gel. Orada bekliyorum seni." Ozan yine bağıra çağıra konuştuktan sonra yüzüme kapatmıştı. Bu salağın en nefret ettiğim huyuda işte buydu,telefonu yüzüme kapatması.
Hemen arabaya binip şoföre en hızlı şekilde Cemil'in ofisine gitmemiz gerektiğini söyledim. Aksi halde burada kriz geçirip bayılacaktım.
Cemil benim için çok şey ifade ediyordu. Annemle babamın öldüğü o yangından beni o kurtarmıştı. Karısıyla beraber o bakmıştı. Bu günlere beni o getirmişti. Belki annem babam varken bu kadar güçlü olamayacaktım. Ancak Cemil benim en güçlü halimi ortaya çıkarmıştı. 6 yaşımdan beri benim her konuda güçlü ve bilgili olmamı sağlamış ve sağ kolu yapmıştı. Ozan öz çocuğu olmasına rağmen benimle paylaştığı çoğu bilgiyi onunla paylaşmamıştı. Ben bunları düşünürken Cemil'in ofisi ve aynı zamanda evi olan yere gelmiştik.
Arabadan hızlıca inip eve doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Mezarlığa gideceğim için siyah düz eşofman ve düz renkli bir tişört giymiştim. Evin korumaları muhtemelen beni ilk defa bu kadar özensiz görüyordu.
Eve girmeden önce kısıtlı kişilerin bildiği kapının şifresini girdim. Ev iki katlı villa sayılabilecek bir konumdaydı. Dış cephesinde beyazdan başka bir renk yoktu. Evin etrafı düzenli bir şekilde Leylandi çamı ve adını bilmediğim bir kaç fidanlarla kaplıydı. Fidanların bitiminde büyük demir çitler başlıyordu.
Evin içine girdiğimde hemen ofisine yöneldim. Her odada kilit mekanizması vardı. Ofisin şifresini girip uzun bir konuşma ve koşturmacaya ilk adımımı attım.
Ozan güvenlikten sorumlu bir kaç kişiyle hararetli bir şekilde konuşuyordu.
"Ya sizin adamlarınız niye orada? Biz sizinle sözleşme yapmadık mı? Demedik mi bu adama bir zarar gelirse bundan siz sorumlusunuz diye,demedik mi lan?" diye bağırarak konuştu.