a little confused. tell me, are you really in love with me?

33 5 5
                                    

Jong-woo'nun kulağında kulaklıklarıyla, kabuslarla geçirdiği bir gece yarısı, Moon-jo körkütük sarhoştu. Sallana sallana merdivenleri çıktı, bir yandan da kıpkırmızı olmuş gözlerini sertçe ovuşturuyordu. Kalbinde tüm bedenini aşağı çeken bir ağırlık varmış gibi görünüyordu, öyle ki bu buz gibi yüz ifadesinden kolayca anlaşılabilecek bir şey değildi. Jong-woo'nun kapısının önünde duraksadı, kat oldukça sessizdi. Zaten huzursuz olduğunu biliyormuş ve onu uyandırmak istemiyormuş gibi hareketlerinde bariz bir tereddüt vardı ama şu an kafası pek de yerinde sayılmazdı. Saçlarını dağıtıp beyaz gömleğinin birkaç düğmesini sıkıntıyla çözdü ve elini yavaşça kaldırıp Jong-woo'nun kapısını tıklattı. Konuşmuyordu, loş koridor gibi sessiz ve kasvetliydi. Jong-woo kapı sesiyle birlikte korkuyla yerinden sıçradı. Gözleri sonuna kadar açılmıştı, etrafına bakınıp yine kabus görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu. Moon-jo kapısını tekrar tıklatınca huzursuzca yerinden kalkıp masadaki bıçağı ses çıkarmadan aldı ve kolayca ulaşabileceği bir yere koydu. Parmak uçlarında kapıya doğru uzandı ve yavaşça araladı. Fakat Jong-woo karşısında ağlamaktan mı, alkolden mi kızarmış olduğunu bilemediği gözlerle ve tamamen dağılmış saçları alnına saçılmış bir adamla karşılaşınca aniden donup kalmıştı. Moon kolunu kapının kenarına dayamış, Woo kapıyı açınca hafifçe ona doğru eğilmişti. Onun tilki görmüş tavşan gibi korkuyla bakan gözlerini görünce aynı anda gülmek ve ağlamak istermiş gibi bir yüz ifadesi takınmıştı. Jong-woo irkilip geri çekilmeye yeltenince Seo uzanıp onu omzundan tuttu ve hızla kendine çekti. Kollarını zayıf bedenine sarıp başını eğdi, hareket etmemesi için hafifçe sıktı ve yüzünü Woo'nun şampuan kokan nemli saçlarına gömdü. Jong-woo şoka girmiş bir şekilde kollarının arasında debeleniyor, ondan çaresizce kurtulmaya çalışıyordu.
"Bırak beni, ne yapıyorsun sen? Bırak dedim!"
Huzursuz bir şekilde sürekli onu itelemesine rağmen bu solgun ama güçlü adamı bir türlü yerinden oynatamamıştı. En sonunda havada tuttuğu kollarını aşağı doğru salık bir şekilde bıraktı ve kasvete sessizliğin üstün gelişini seyretti. Moon-jo'nun kalp atışlarını duyabiliyordu. Hızlı değillerdi, aksine huzur bulmuşçasına yavaş ve ritimliydiler. O anda Jong-woo anladı, Seo'nun gözleri ağladığı için kızarık değildi çünkü onun asla ağlamayacağını biliyordu. O acı çekse bile gülümserdi. Moon-jo yüzünü hafifçe kaldırıp Jong-woo'nun saçlarını okşadı. Bu dokunuş Woo'nun kaskatı kesilmiş vücudunu az da olsa etkiledi ve genç adam başını yavaşça Moon-jo'nun soğuk bedenine yasladı. Rahatsız hissediyordu ama ondan asla kaçamayacağının da farkındaydı. İkisinin de kafasındaki kara bulutları Moon-jo'nun fısıltısı dağıtmıştı.

"Yakında tekrar karşılaşacak mıyız, bebeğim?"

Jong-woo'nun yaslandığı soğuk beden yavaşça küçük parçalara ayrılıp dağılırken, Jong-woo boş bakışlarla bu soruyu cevapsız bırakmayı tercih etti. Gördüğü en son şeyin, gözünün önünde toz olup giden Moon-jo'nun buruk gülüşü olduğuna yemin edebilirdi.

Birbirlerini yeniden öldürmüşlerdi.



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 31, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

dünyanın en kötü angst derlemesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin