“Saat gece yarısını çoktan geçmiştİ ve ben yine ağlıyordum.
Özlüyordum. Çok özlüyordum. Herşeyi, herkesi, her saniyeyi.
Gözlerini sımsıkı kapadım ve düşünmeye başladım. Şimdi herşey daha da netleşmişti. Herşey daha dün gibi aklımdaydı. Damlayla oynadığımız oyunlar, dedemgildeki minderleri üst üste dizip minderlerin üstüne tırmanmaya çalışmalarımız, Rümeysayla kavga edip daha on dakika olmadan sarılıp tekrar barışmalarımız hepsini tek tek hatırlıyordum. Hatırladıkça gözyaşlarım durmaksızın akıyordu gözpınarlarımdan. Geçmişi hatırladıkça aklıma ne kadar yanlız olduğum geliyordu. Gerçek dank diye vuruyordu kafama.
Sonra Semih geliyordu aklıma. Tek arkadaşım, tek dostum, tek sırdaşım.
Ve kalbimi tekleten ilk adam...
Aşkımı özgürce anlatamadığım, ilk'lerimin sahibi olan adam...
İlk ve son aşkım...
Sonra bora geliyordu aklıma.
Beni gerçekten seven benim için ölen adam.
Çaresizliklerim geliyordu aklıma, umutsuzluklarım, suçluluklarım...
Günahlarım..
O kadar çok günahım vardı ki. Allah affetsin. Bir sevgi için o kadar çok şeyi göze almıştım, o kadar çok fedakarlık yapmıştımki...
Ben bir sevgi için bir canı yok saydım. Bu sevginin içine, bu aşkın içine ölümü bile koydum. Ölümün soğukluğuna, ayırıcılığına, suçlamalarına, acılarına, korkutuculuğuna rağmen dik durdum. Herşeye rağmen bir sevgi için herşeyimi verdim ben.
Bu aşk öyle bir aşk ki ; ben bu aşka bir can feda ettim, bir ömür verdim…”
Bu öyle bir aşk hikayesiki ölümün siyahlığıyla aşkın kırmızılığının karışımı...
Bu öyle bir hayattıki iki ölümün ardında tek birşey kalmıştı, aşkın geriye bıraktığı bir günce...
Günce ve Semihten geriye kalan tek şey günceydi.
VE SİYAHA AŞIK OLAN KIRMIZI SİYAHIN İÇİNDE KAYBOLUR. KIRMIZIYI KAYBEDEN SİYAH DAHA FAZLA DAYANAMAZ VE ODA KENDİ SİYAHLIĞINDA KAYBOLUR...
**** **** **** **** **** **** **** **** **** **** ****
Lüks bir otelin ihtişamlı balo salonunda yapılan, üniversitenin her sene düzenlediği ödül töreninde gözler sadece iki kişinin üzerindeydi. Semih ve Günce'nin.
Bu iki genç birbirleri için yaratılmışlardı adeta. Kadın asil sarı saçları, bembeyaz elbisesiyle mükemmelliğin hayat bulmuş haliydi. Bu sarışın, kıpkırmızı dudaklı kadın herkesi kendine hayran bırakmıştı. Adam ise üzerine adeta özel olarak dikilmiş gibi oturan gri takım elbisesi, siyah kıvırcık saçları ve keskin siyah bakışlarıyla adeta salondaki tüm kadınlara görsel şölen sunuyordu.
Dışardan bu iki genç sadece arkadaş gibi görünüyorlardı, herkesin bildiği gibi Semih ve Bora çok yakın arkadaşlardı, Günce ise Bora'nın sevgilisiydi. Hiçkimse şüphelenemezdi bu iki gençten, hiç kimse gerçeği bilemezdi. Kendileri hariç. En çok da bu canlarını yakıyordu zaten. En azından Günce nin vicdanını sızlatıyordu. Bora ya ettiği ihanet hergün Günce ye tek el ateş ediyordu.
Bu sırada solona yayılan bir sarkının melodisi tüm davetlileri etkisi altına almıştı. İspanyol bir parçaydı, Günce ve Semihin gözleri, şarkıyı duyar duymaz birbirlerine kitlendi. Semih hiç tereddüt etmeden Günce ye doğru yüremeye başladı, Kararlı, sert ve büyük adımlardı bunlar. Günce nin yanına geldiğinde hiçbirşey söylemedi sadece elini uzattı ve güncenin elini tutmasını bekledi.
Birkaç dakika sonra yine tüm gözler bu ikiliye çevrilmişti. Pist'in tam ortasında durdular. Semihin eli Günce nin beline yerleşirken, Günce titreyen elini semihin omzuna sabitledi. Semih kararlı bakışlarla bakıyordu Günceye.
Sert'ce kendine çekti adam kadını. Aralarında ki mesafe yok denecek kadar aza indiğinde, kadın mavi gözlerini adamın karanlık kuyularına sabitledi ve uzun uzun baktı, adam kadının masmavi gözlerinden bakışlarını bir saniye bile ayırmadan dans'a başladı. Öyle bir büyü vardıki etraflarında, sanki orada sadece ikisi kalmışlardı. Tüm dünyadan soyutlanmışlardı. Adam elini kadının belinden sırtına çıkardı, ve boynuna doğru eğildi. Kadın adamın nefesini boynunda hissedince titredi. Nasıl birşeydi yarabbi, kadın şuan, adamın kollarındayken, sıcak nefesi boynunu ısıtırken ölmek istedi. Adam tıpkı şuan ki gibi kadınnın hep kendisine ait olmasını, tüm dünyaya "benim" diye haykırmak istedi.
Dudakları birbirlerine o kadar yakındıki, sanki nefes alsalar birbirlerine değecekti. Adam tekrar kadının boynuna eğildi ve dudaklarını tam şah damarının üzerine bastırdı. sessizce fısıldadı "benim..."
Az sonra kadın adamı kendinden uzaklaştırdı, araya mesafe koymak istedi. Adam buna izin vermedi. Sert'ce kendine çekti kadını.
"Neden..?" dedi kadın sonra "neden bana bunu yapıyorsun, etrafımızda insanlar var ve iki arkadaşın bu şekilde bu kadar yakın dans etmelerini normal karşılamazlar."
Adamın suratında belli belirsiz bir gülümseme oluştu "insanların canı cehenneme. Az önceki gibi, etrafta kimse yokmuş gibi davranmaya devam et öyleyse insanların düşüncelerini bu kadar önemsiyorsan." dedi umursamazca.
en yakın arkadaşını kaybedeceksin, bende beni seven tek adamı."
Adamın yüzü donuklaştı, kararan gözlerini kadınının gözlerine dikti ve "seni kazanacaksam eğer.. bu dudakları her an öpebileceksem, bana ait bedenine istediğim an dokunamabileceksem, tüm dünyaya benim olduğunu haykırabileceksem eğer... Herşeyimi kaybetmeye razıyım." dedi boğuk sesiyle.
Kadının bakışları buğulandı, gözleri doldu. Tam cevap vereceği sırada şarkı bitti. Müzik kesildi ve gerçek hayata döndüler. Adam arkasını dönüp giderken kadın sessizce fısıldadı "keşke.. keşke, beni sevseydin. Canımı bile verirdim o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlızlığımın Şehri
General FictionNasıl birşeydi yarabbi, kadın şuan, adamın kollarındayken, sıcak nefesi boynunu ısıtırken ölmek istedi. Adam tıpkı şuan ki gibi kadınnın hep kendisine ait olmasını, tüm dünyaya "benim" diye haykırmak istedi. Dudakları birbirlerine o kadar yakındıki...