I

42 1 0
                                    

   Yürüdü. Kim olduğunu, nerede olduğunu bilmeden yürüdü. Neden burada olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. Çevresindeki insanlar, kılıçlarla savaşıyordu. Her yer cesetler ve kan birikintileriyle foluydu. Geriye kalanlar ise seviniyor, "Au,au,au," diye bağırıyordu. Herkes çok istediği bir şey için savaşıyordu. Gözlerinden belliydi.

    İleride büyük surları gördü ve oraya doğru yürümeye başladı ama çok zor bir şekilde yürüyordu. Kendisini yorgun hissediyordu. Yere uzanıp uyumak istiyordu fakat insanlar savaşırken bunu yapamayacağını biliyordu. Baş ağrısı yüzünden yürümeyi bırakıp yere oturdu. Savaşan insanlar... Kimse onu görmemişti adeta. Anladığı kadarıyla herkes bu savaşa konsantre olmuştu.

    Başının ağrısı geçince surlara doğru yürümeye devam etti. Surların önüne gelince ağzı açık kaldı. Burası da neresi? dedi içinden. Ona göre gördüğü en büyük surdu. Bu surların yapımı ne kadar sürmüştür? İki yüz yıl mı yoksa beş yüz tıl mı? Surlara bakmaya devam etti ve surların en üst kısmında kamuflaj olan okçu birliğini gördü. Yukarıdan bir adam bağırdı, "Korkak gibi nişan almayın. Bu savaşı kazanacağız." Derin bir nefes aldı. Yayını eline aldı, arkasından bir ok çıkardı. Okunu yayına yerleştirdi. İçinden bir şeyler söyleyip gökyüzüne baktı. "Tanrı Apollon size iyi nişan alma gücü bahşetsin ve Tanrıça Athena bizi korusun. Bir, iki, üç ve ATEŞ!" dedi herkes aynı anda okunu fırlattı. Bunun üzerine mağara gibi bir yere kaçtı ve dinlenmek için uyudu...

   

           *                       *                       *

      Uyandığında ise şok bir tablo ile baş başa kalmıştı. Az önce görüp hayran kaldığı o surlar şimdi ise hepsi yıkılmıştı. Etrafına biraz bakınca ölen insanları ve kanlarını gördü ve dayanamayıp oracıkta kustu. Toparlandıktan sonra askerler tarafından iki kolundan da tutulan bir adam getirildi. Eli yüzü yara bere içerisindeydi. Onların yanına gitmeti gitmeyi düşündü ama bunun iyi bir fikir olmadığını anladı ve olduğu yerden izlemeye karar verdi.

       Adam'ın en güzel şekilde kuşandığı belliydi: Altınlarla ve elmaslarla. Bir insan öbeğinin arasında duruyordu. Ama adamın gözünde büyük bir korku olduğu görülebiliyordu. Bu adam savaşı kaybeden tarafın kralı olmalıydı.

      O kralın karşısındaa ise atlılarla birlikte cesur bir adam duruyordu. Çok cesur olduğu duruşundan belliydi. Herkes onun adını haykırıyordu,

  "Philip,Philip,Philip"
      Bu ismi bir yerden duymuş gibiydi ama hatırlayamıyordu. Daha fazla bu duruma sinirlenmeden gökyüzüne baktı. Rüzgar çok güzel bir şekilde esiyordu. Ne olduğunu anlayamadan şimşek çaktı ve gök gürledi. Daha sonra dikkatini krallara vermeye çalıştı.

      "Merak etme Demosthenes. Sana acı çektirmeyeceğim. Ölümün kısa olacak." Dedi Philip.

      "Sana beni öldürmemen için yalvarmayacağım. Ama aileme bir şey yapmaman için yalvarabilirim."

      "Ailenin başına bir şey gelmeyecek Demosthenes. Tanrılarına son duanı et." Arkadan bir asker uzun ve oldukça büyük bir kılıç getirdi. Bu kılıç idamlar için kullanılan özel bir kılıç olmalıydı.

      İdam edilecek kral son duasını etti ve, "Hazırım." Dedi.

"Hayır. Seni bu şekilde öldürmeyeceğim. Kaldırın şu pisliği."  Bir askerin kınından kılıcı çekip Demosthenes'in önüne attı. Kral yerden kılıcı aldı ve güçlükle ayağa kalktı.

      "Kazanan her şeyi alır. Altınlar, askerler, topraklar ve eh..." duraksadı, " Ve tabii ki kadınları." Dedi gülümseyerek Cesur kral Philip. Bu yaptığı gerçekten cesaret gerektiren bir davranıştı. Ve savaşmaya başladılar. İkiside gerçek anlamda mücadele veriyordu. Demosthenes tekrar kaybetmek istemiyordu. Ama bir hata yaptı ve Philip göğsüne sapladı. Kral kılıcı göğsünden çektiği gibi kellesini aldı.

      Arkadan gelen bir asker onu gördü ve yerden kaldırdı."Kolyenin üstündeki güneş." Dedi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 19, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kolyenin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin