***
Yel arkadan vuruyordu.Hava soğuk ama o soğuğa baş tutuyordu.Arkasını dönmesine rağmen üşüyordu fakat soğuğu ıçine hapsetmek istiyordu.Sıcağa karşı içine soğuğu hapsetmek... Yarım saat böyle kalınca ellerini ovuşturarak,başını aşağıya eğerek içeriye girdi.Sobanın kovasını çıkardı.Kulübenin yanına dizilmiş odun,çalı ve çıraları kovaya doldurdu.Sobaya koyup çırayı eline aldı. Cebinden kibritini çıkardı.Çırayı bir kibrit çakışında tutuşturdu.10 dk sonra içerisi sıcacık olmuştu.Mutfağa yöneldi.Bulaşıkların arasından çıkardığı cezveyi bulaşık taşının üstüne koydu.Dağdan topladığı kekikleri cezveye koydu biraz da suyla sobanın üstüne koyarak kaynamaya bıraktı.Tekli koltuğun altından çıkardığı Sabahattin Ali'nin Şiiri sesli okumaya başladı;
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.Şehirler bana bir tuzak;
İnsan sohbetleri yasak;
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır.Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardırOkuduktan sonra karşı duvara bakmaya başladı. Ayağa kalktı kaynamakta olan kekiki süzdükten sonra bardağa aktardı. Şekersiz içerdi. Çünkü içinde şeker olmayan her şey en dogal haliyle görünürdü. Ve o doğallığa hayrandı. Dağlar mesela; Dağlar insanlara uzaktır.Insanlar yapaylığı severdi.Dağlar ise bütünüyle doğaldı. Onlar insanları uzaktan izlerdi.Dağlar ve insanların arasındaki o çizgi ise geçiş çizgisidir.O çizgiyi geçip doğallığa karışanlar şanslı sayılırdı.Ve o şanslıydı.
Kekiğini yudumlamaya başladı. Gözünü kapattı ve o lezzeti içinde hissetmeye çalıştı. Hissetti de...O ağır koku belki de kekiği sevmesine neden olmuştu. Çayı bitmişti.Gözünü kapattı ve uyudu...