Yanmaya Direnen Bir Yürek

1.2K 61 62
                                    

Kar taneleri geceyi ağır ağır beyaza bürürken, Bulut Kovuğu her zamankinden daha soğuk hissettiriyordu. Ruhu saran serin meltemlerin yerini acıları körükleyen dondurucu bir soğuk almıştı. Gece sessizdi. Kulakları sağır eden bir sessizlikti. Olması gerektiği gibi bedenleri rahatlatan, uykuları kucaklayan bir sessizlik değildi. Ne rüzgarın sesi işitiliyordu ne de her gece Köşk Kütüphanesinin dışındaki manolya ağacına konan baykuşlardan ufacık bir çıtırtı duyuluyordu. Her şey öyle durgun öyle sakindi ki efsuncu olmayan biri bile bir olağan dışılık olduğunu fark edebilirdi. Bir tuhaflık, anlaşılamayan duygular gizlenmişti sanki. Yatağında sükûnet içinde kıvranan beden bile ruhunu saran acıların içinde bunu fark edebilmişti. Her yer çok sessizdi. Çok fazla sessiz...

Bir guqin teli sessizliği bıçak gibi keserek bozdu. Zarif nota Sessiz Oda'nın duvarlarından yankılanıp yatağında uzanan gence ulaştı. Ve sonra birbiri ardınca notalar şefkatli bir el gibi gencin ruhunu okşamak istercesine salındılar geceye. Berraklık melodisiydi. Zihni sakinleştirmek için çalınırdı. Yatağında uzanan gencin gözleri yavaşça telleri tıngırdatan kişiye döndü. Lan XiChen guqinin başında lotus şeklinde oturmuş telleri parmak uçlarıyla adeta okşuyordu. Gözleri bir an olsun guqinden ayrılmıyordu. Ara sıra koyu renk gözleri müziğin ahengiyle kapanıyor hemen ardından tekrar açılıyordu. Bunu sadece ahenk nedeniyle mi yapıyordu anlaması güçtü. Yatakta uzanmakta olan Lan WangJi kulağına ilişen melodideki sakinliğin ardındaki endişeyi, belki korkuyu ya da buna benzer bir şeyi hissedebiliyordu. Tıpkı az önce gecenin olağandışı sessizliğine gizlenen o tarif edilemeyen duyguları fark ettiği gibi...

Son üç aydır ağabeyi ona guqin ya da flüt çalarak karmaşa içindeki ruhunu ve zihnini sakinleştirmeye çalışıyordu. Şimdiye dek pek başarılı olduğu söylenemezdi. Lan WangJi üç ay önce Yiling'teki mağarada yaşanan olaydan beri bu haldeydi. Ancak Lan XiChen bu karışıklığın temelinin çok daha öncesine dayandığından emindi. İnsanı en çok sevdiği insanlar yaralardı. Lan XiChen bunu anlayacak kadar kardeşinin içten içe acı çekişini görmüştü. Onu en çok sevdiği insan yaralamıştı. Yine de çaresizce kalbinin onun için attığına şüphe yoktu. Ne kadar yara alırsa alsın, ne kadar kovulursa kovulsun yüreğin gideceği yön yine aynıydı. Lan XiChen biliyordu. Lan WangJi adeta bir mumdu. Kalbinde ise gittikçe harlanan bir alev yanmaktaydı. Acı çekiyordu. İnsan içinde bir yangın varken acı çekmez miydi? Ama gözlerinde bu acıdan dolayı en ufak bir şikayet yoktu. Yanmak güzel bir şeydi Lan WangJi için. Yakan en değerlisi olunca... En azından üç ay öncesine kadar Lan XiChen'in kardeşinde gördükleri bunlardı. O mağarada ruhani enerjisi parmaklarından akıp Wei Wuxian'ın bedenine dolarken, Lan WangJi yüreğinde yanan ateşi de yavaşça söndürüyor gibiydi. Sevdiği adamın dudaklarından dökülen her "Defol!" ateşine dondurucu sular döküyordu sanki. Yanmaya direnen bir yürek... Bu yüzden karmakarışıktı Lan WangJi. Kalbi hala taşıdığı aşk için direniyordu. Direndiği içinde tüm dengesini alt üst ediyordu. Bir savaş içindeydi. Aşkı ve gerçekler arasında geçen çetin bir savaş...

......

3 Ay Önce Yiling

3 Ay Önce Yiling

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
不忘|Bù Wàng|Won't ForgetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin