Han Jisung, fakir bir kasabasa doğup, büyüyen bir çocuktu. Herkes tarafından sevilen ve gittiği yerde dikkat çekerdi. Bir sabah kapısına bir mektup gelmişti. Mektupta Seoul National Unıversity' ye kabul edildiği yazıyordu. O kadar sevinmişti ki bunu hemen ailesi ile paylaşmaya gitti. Han:
"-Anne, baba istediğim üniversiteyi kazandım!" diye bağırarak ortalıkta koşmaya başlamıştı. Annesi ise şok olmuş bir şekilde ağlayarak Han'ın peşinden peşinden koşuşturuyordu. Babası, annesi kadar mutlu gözükmüyordu çünkü para sorunları vardı ve orası pahalı bir üniversiteydi. Üniversitenin dışında kalacak yer, yemek, kıyafet ve harcaması için para lazımdı ancak bu kadar gelirleri yoktu. Han'ın babası onların yüzündeki mutluluğu görünce ne yapıp ne edip o parayı bulması gerektiğini düşündü. O akşam, Han mutluluğunu paylaşmak ve arkadaşlarına veda etmek için arkadaşlarıyla bir akşam yemeği yemeye gitmişti. Babası ise kara kara düşünüyordu. Saat gece 2 gibi babası harekete geçmesi gerektiğini düşünerek evden çıktı ve koca sokaklarda" nasıl para bulurum"diye düşünmeye başladı. En sonunda kendini kumarhanenin kapısında buldu. Sonra bir tane kumarhaneye girip patronla konuşmak istediğini söyledi. Patronun yanına çıkıp, derin bir nefes alarak söze girdi:
"- Bakın benim oğlum üniversite kazandı ve onu okutacak param yok. Sizden borç almam lazım." dedi.
Patron ise hafifçe gülümseyerek:
"-Aşağıda herkes kumar oynuyor. Kazanmak yada kaybetmek. Risk al ve sende oyna." dedi. Han'ın babası ise daha sert bir sesle:
"-Bakın o masaya oturamam çünkü eğer kaybedersem bir daha asla toparlayamam, lütfen beni anlayın sizden aldığım parayı ödemek için gerekirse 4 işte çalışırım ama lütfen bana o parayı verin." dedi ve oda da ölüm sessizliği oldu. Sonra patron alaycı ve acımış bir şekilde sessizliği böldü:
"-Tamam o zaman sana istediğin parayı vereceğim ve sana 5 ay süre vericem eğer ödeyemezsen oğluna ve sana hayatı zehir ederim!" dedi ve yanındaki çekmeceden bir tane çanta çıkardı babaya doğru uzattı. Sonra çıkması için kapıya doğru uzun uzun baktı. Baba hemen çantayı alıp dışarı çıktı. Hem mutlu hem de içinde garip bir hisle evin yolunu tuttu. Eve vardığında Han çoktan eve gelmiş ve uyumuştu. Sessizce salona geçti ve iş ilanlarına bakıp hesap yapmaya başladı. Aynı zamanda yorgunluktan kapanan göz kapaklarına karşı koymaya çalışıyordu ancak maalesef bu savaşı göz kapakları kazanmıştı. Sabah Han'ın bavulunun teker sesiyle uyanmıştı. Hiç ses çıkarmadan uzaktan Han'ı izledi. Onun tatlı telaşı, bavulu ordan oraya sürmesi babasının o kadar hoşuna gitmişti ki gece yaptığı hamlenin doğru olduğunu düşündü. Sonra "ya ödeyemezsem" diye uzun uzun düşüncelere dalarken, Han'ın annesi:
"-Hadi, ne düşünüyorsun? Oğlun gidiyor ona hoşçakal desene." dedi. Han'ın babası ilkilerek masanın yanındaki para dolu çantayı alıp kapıya doğru ilerledi. Oğlunun neşe dolu suratına uzun uzun baktı sonra derin bir nefes alarak konuşmaya başladı:
"-Bak oğlum gittiğin yer tehlikeli bir yer. Ayrıca çokta pahalı. Orda çok dikkatli ol. Biraz etrafı tanı ve kendine bir iş bul. Kalacağın yer bir otel yada ev olmasın. Okulun yurdunda kal! Hem güvenli hem de ucuz." dedi ve elindeki para dolu çantayı uzatarak:
"-Bunun içinde yüklü miktarda para var. Bu para senin orda 4 sene okumanı, konaklamanı ve kendi ihtiyacını gidermek yetecek miktarda. Bu parayı güzelce sakla ve koru. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa beni aramayı unutma." dedi. Han ve annesi şok olmuş şekilde bir çantaya bir babaya bakıyorlardı. Bu bakışmayı babanın yine cümleye girmesi bozmuştu:
"-Görüşürüz oğlum, kendine dikkat et!" dedi ve oğluna sıkıca sarıldı. Han ise şaşkın bir şekilde babasının kulağına:
"-Görüşürüz baba, seni seviyorum."dedi. Annesine de sarıldıktan sonra otobüse binip yola çıktı. Babası otobüsün arkasından uzun uzun baktıktan sonra içeriye girdi. Han'ın annesi hemen endişeyle sorular sormaya başladı:
"-Bu parayı nerden buldun, sen kumar mı oynadın, birinden borç mu aldın?" diye ardı arkası kesilmeyen sorular soruyordu. Babası ise bu sorulara sesiz kalmayı tercih ediyordu. Ancak annesi bir cevap almak istediği için sesini daha çok yükselterek:
"-Bir şey söylesene!" diye bağırdı. Babası ise konuyu kestirip atmak için:
"-Buldum işte bir yerden soru sorma bu konu hakkında." diyip uzanmaya gitti.Han ise "acaba nasıl bir üniversiteye gidiyorum, nasıl insanlar var" diye düşünerek uyuyakalmıştı. Şoförün onu dürtmesi ile kalkıp otobüsten inmişti. Aslında klasik üniversiteydi. Bahçede gitar çalanlar, birbiriyle şakalaşanlar, ders çalışan insanlar vardı. Ama Han büyülenmiş gibi etrafa bakarak okula girmişti. Onları güler yüzlü okul müdürü karşılanmıştı. Onları önce okulu gezdirdi ve yurda yerleşmeleri için yurda götürdü. Han o kadar yorgundu ki odasına çıkıp hemen uyumak istiyordu. Odasına çıkıp kapıyı açtı ki ne görsün? Karşısında eli yüzü düzgün bir çocuk koltukta oturmuş ve ona bakıyordu. Önce yanlış odaya geldiğini zannetti ancak anahtardaki numarayı kontrol edince doğru geldiğini ve bir oda arkadaşı olduğunu anladı. İçeriyi girdi. Çocuk,Han'ı aşağıdan yukarıya doğru süzdükten sonra televizyon izlemeye geri döndü. Han endişeli bir şekilde içeriye girip eşyalarını yatağının yanına bırakıp çocuğun yanına gitmişti. Gülümseyerek elini çocuğa uzattı ve:
"-Merhaba ben Han. Sanırım oda arkadaşıyız."dedi. Çocuk önce Han'ın eline baktı ve yan gülümseyerek:
"-Ben de Minho." dedi ve Han'ın elini sıktı. Han endişeli bir şekilde Minho'nun yanına oturdu. Çok endişeliydi ve bunu çok belli ediyordu. Minho bunu anlamıştı. Han'a dönerek:
"-Baksana 4 sene birlikte oda arkadaşı olacağız. Bu akşam dışarıya çıkıp biraz dolaşalım mı? Hem birbirimizi tanırız hem etrafı dolaşırız." dedi. Han ise utanarak:
"-Olur. O zaman ben biraz dinleneyim." diyip uzanamaya yatağına doğru gitti. Hemen üstünü değiştirip, yatağına uzandı. Minho'nun çok yakışıklı ve etkileyici bir insan olduğunu düşünmeden edemiyordu. O sıradan içinden "hemen insanlara güvenmeyi bırakmalısın" diye geçirdi ama düşünmeden duramuyordu. Bu düşüncelerle uykuya daldı. Akşam 7 gibi Minho, Han'ı uyandırmak için yanına gitti. Han yorganın altına gömülmüş ve çok küçük duruyordu. Minho önce yorganı aldı sonra da Han'ı kolundan dürttü. Han önce sağa sola döndü sonra bir nefes alarak kalktı. Minho, Han'a kocaman gülümseyerek:
"-Hadi kalk biraz dolaşalım." dedi. Han kafasını sallayıp banyoya doğru yürümeye başladı. Minho'nun kocaman gülümsemesi ona çok tatlı gelmişti. Han banyodan çıktığında Minho çok göz alıcı duruyordu. Üstünde deri ceketle harika gözüküyordu. Han hemen üstünü giymişti ve birlikte dışarıya çıktılar. Etrafı gezip, atıştırmalık bir şeyler yemiş ve birbirlerini tanımışlardı. Akşam 11 gibi yurda geri döndüler. Üstlerini değiştirip yatmak için hazırlandılar ve ikisi de birbirinin çok tatlı olduğunu düşünüyorlardı. Yatmadan önce Minho, Han'a dönerek:
"-Güzel ve eğlenceli bir akşamdı, teşekkürler. Seni tanıdığıma memnun oldum." dedi ve gülümsedi. Han duyduklarından memnun bir şekilde:
"-Ben de teşekkür ederim." dedi ve güldü." Artık her ikisi de uyumak için yataklarına girmişti. Minho, Han'ın çok tatlı olduğunu ve onla daha yakın olmak istediğini düşünüyordu. Han ise onun çok çekici olduğunu ve sanırım biraz ondan hoşlandığını düşünüyordu ama hislerinden tam emin değildi. İkisi de birbirini düşünerek uykuya daldılar.(Bundan sonraki 3 ay boyunca birbirlerini tanıyıp, okula alıştılar.)
Han şu zamana kadar hiç para problemi çekmemişti ve o yüzden bir işe girmedi. 3 ay boyunca Han, Minho'ya karşı hislerinden emin olmuştu. O, Minho'dan hoşlanıyordu. Bunu Minho'ya söylemek için onu bir akşam yemeğine davet edecekti. Han stresli bir şekilde Minho'ya nasıl açılacağını düşünüyordu. O sırada Minho, Han'ın yüzündeki endişeyi anlayıp onun yanına gelmişti:
"-İyi misin, endişeli görünüyorsun?" diye sordu. Han ilkilerek:
"-Sorun yok. Sadece seninle bir şey konuşmam lazım. Akşam yemeğe gidebilir miyiz?" diye sordu. Minho hafifçe gülümseyerek:
"-Tabi akşam 7 gibi gidelim o zaman." dedi. Han endişeli bir şekilde Minho'ya gülüp derse girmek için yurttan ayrıldı. Tüm gün boyunca Minho'yu düşünüp derslerine odaklanmadı. Sonunda akşam olmuştu. Han ve Minho güzel bir restorana gitmiştiler. Han heyecandan titriyordu. Yemeklerini söyleyip beklemeye başladılar. Bu sırada masada ölüm sessizliği vardı. Han o kadar utanıyordu ki Minho'nun yüzüne bile bakamıyordu. Minho, Han'ın stresini anladı ve ortamı yumuşatmak için:
"-Eee, bana ne söyliyiceksin?"dedi ve güldü. Han yüzü utanmaktan kızarmış ve hafif titreyen bir sesle:
"-Yemekler gelsin öyle söyliyim."dedi. Minho daha fazla Han'ı sıkıştırmamak için kafasını salladı ve yemekler gelene kadar sessizliğini korudu. Yemekleri geldiği zaman Minho, Han'ın söze girmesi için ona bakıp gülümsüyordu. Han sonunda derin bir nefes alarak söze girmişti:
"-Minho, seninle yaklaşık 3 aydır tanışıyoruz ama ben seninle beraberken gereksiz bir mutluluğum oluyor yani farklı hissediyorum ve gün boyu seni düşünüyorum. Yani ben..." dedi ve yine derin bir nefes aldı:
"-Senden hoşlanıyorum. Bak bana bir şey demek zorunda değilsin. Eğer arkadaşlığımızı bitirmek istersende seni anlarım." dedi ve bu sefer derin bir nefes verdi. Minho tepkisizce Han'ın yüzüne bakıyordu. Sonra yavaşça güldü:
"-Bende senden hoşlanıyorum Han ve seni kaybetmekten ölümüne korkuyorum." dedi. Han şok oldu sadece ağzı açık bir şekilde Minho'ya bakıyordu. Minho ise Han'a kocaman gülüyordu. Bu sesiz ortamı tekrar Minho'nun söze girmesi bozdu:
"-Benimle beraber olmanı çok istiyorum Han. Bu konuda ne düşünüyorsun?" dedi. Han aldığı cevaplardan memnun bir şekilde:
"Bende seninle beraber olmak istiyorum." dedi. Şimdi ikisi de birbirine bakıp kocaman gülüyorlardı. Han o kadar mutluydu ki bu mutluluğunu hiçbir şey bozamazdı. Sessizliği Han'ın cep telefonunun çalması bozdu. Annesi arıyordu. Hemen açtı ve gülerek:
"-Annecim?" dedi. Annesi ise onun tersine ağlayarak:
"-Oğlum, baban araba kullanırken kalp krizi geçirip öldü." dedi. Han bu haber karşısında kalakaldı. Sonra tekrar annesi:
"-Bugün babanı gömdük ve mezarına 5 takım elbiseli adam geldi. Bana bir mektup verdiler. Bu mektupta babanın sana verdiği paranın borç para olduğu ve 2 ay içinde ödeyemezsen sana ve sevdiklerine zarar vereceklerini yazıyordu. Bu paranın sahibi kumarhanenin patronu ve bir mafya, oğlum. Çok dikkatli ol lütfen."dedi. Han şok olmuştu ve babasına sinirliydi. Telefonu kapadı. Artık Han'ın yüklü bir miktarda borcu vardı ve ödeyemezse sevdiklerine zarar gelecekti. Üniversite 1'e gidiyordu o parayı nasıl bulacaktı? Ya bulamazsa? Bu sorularla orda öylece sevdiği adamın yanında donakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafia/Minsung
FanfictionHan fakir bir kasaba doğup, büyümüş bir çocuktu. Bir gün üniversite kazanır ve babası onu okutmak için kumarhane sahibi patron ve mafyadan borç para alır. Ancak bu parayı ödeyemezse sevdiklerine zarar gelecektir. Bu sırada Han üniversitede tanıştığı...