duodēvīgintī - MMVIII Pars II

1K 179 70
                                    

XVIII - "Divinum est opus sedare dolarem."

Jungkook, 2008 Olay Günü

"Bugün sevgili kardeşimin doğum günü, değil mi?"

Yüzünde çok korkunç bir ifade vardı, tanımlaması oldukça zordu. İnce uzun kaşlarının uçları aşağıya doğru bükülmüş, uykusuz olduğunu belli eden siyah göz altı torbalarına sahip bal rengi gözleri kısılmıştı. Burnunun üstündeki deri kendini kastığından büzülmüştü ve kanı çekilmiş olan kalın dudaklarının sağ ucu yukarıya doğru seyirip duruyordu. Ben cevap vermeyince yüzündeki ifadeyi bozmadan eliyle dağılmış olan saçlarını arkaya taradı. "Bana sadece onun nerede olduğunu söyle, sana zarar vermek istemiyorum." dedi yeniden. Biraz gelireyerek sırtımı tuttuğum lavabonun önüne dayadım.
Bugün doğum günü olan sadece Jimin vardı ve önümde odasından kaçtığı çok belli olan Park Sae Bin bana kardeşinin nerede olduğunu soruyordu. Yoksa...?

"Siz kardeş misiniz?" diye sordum. Kasılmış olan yüzü bir an için gevşedi ve başını hafifçe sağa yatırıp beni dikkatlice inceledi. Bunu yaptığında, sıyrılmış olan beyaz kıyafetinden morluklar ve yaralarla dolu olan uzun boynunu görmüştüm. Bazı yaralar geçmesi mümkün olmayacak kadar derin ve nasıl bu hâle geldiği anlaşılamayacak kadar beter hâldeydi.
Uzun bir süre beni inceledikten sonra elini dudağına götürüp düşünürmüş gibi yaptı.

"Demek Jimin benim onun ağabeyi olduğumu bilmiyor." dedi alt dudağına bir kaç kez işaret parmağıyla dokunurken. İzlediğim parmağını birden durdurup kahkaha attı. "Ölmeden önce öğrenmesi gerek o zaman!"

Ben ne olduğunu anlamadan saniyeler içinde sürekli arkasında tuttuğu elini çıkararak, benden saklamış olduğu silahı bana doğrulttu. "Beni ona götür." dedi. Doğrulttuğu silahını milim bile kıpırdatmadan hızlıca yanıma geldi ve yanıma geldikten sonra beni tutup sırtımı lavabodan uzaklaştırdı. Omzumdan tutup beni önüne aldıktan sonra silahını sırtıma dayadığında, hızlanan kalbim ritminin son raddesine ulaşmıştı. İş bu kadar ciddi miydi? Neden bu kadar ileri gitmek zorundaydı? Sessizliğimden sinirlenmiş olacak ki, silahı sırtıma bastırıp hafifçe ileriye sendelememe neden oldu. Dengemi sağladıktan sonra yutkunup konuştum.

"Tamam, götüreceğim."

Jungkook, Günümüz

O karar, hayatımda aldığım en kötü karardı. O zaman bile içimde kötü bir şeyler olacağına dair bir his vardı ama ben kolayı seçip ipleri onun eline bırakmıştım. Onun sadece beni vurmasını sağlayıp her şeyi engelleyebilirdim. Büyük bir katliamı engelleyebilir, herkesin farklı bir hayata sahip olmasını sağlayabilirdim. Ama yapamamıştım. O gece Park Sae Bin on yedi kişiyi birden silahıyla öldürmüştü. İlk önce Jimin'i öldürmeye çalıştığını kendisi de söylemişti. Onun ikinci bir kişilik edinmesinin nedeni Jimin'in daha bir bebekken ona karşı bakışları olduğunu söyleyip silahı ona doğrultmuştu. Ama diğer herkes kendini siper edip ona zarar gelmemesini sağlamıştı. Üç kere şarjör değiştirip onları tek tek vurduğunu görmüştüm. Vurulduklarında bile tek düşündükleri bizim hayatlarımızdı. Bong Ju Hyung boynundan vurulduğunda elimle onun kanamasını durdurmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Elimi boynundan çekip, "Acale et ve Jimin ile birlikte buradan kaçın." demişti. Ağlayarak Jimin ile birlikte kaçmıştık ama kaçarken merdivenlerden düştüğümüzden başka bir şey hatırlamıyorum.

Nasıl bu klinikte bir hasta olduğumu, bunları nasıl hatırlamadığımı bilmiyorum ama bu acı vericiydi. Hiçbir şey bilmeden bu kaos ortamında on yıl geçirmek... Ve bunları yeni hatırlıyor olmak beni aciz hissetirmişti. Önümde her şeyin suçlusu adam duruyordu ama onu öldüresiye dövmeme rağmen hiçbir şey hatırlamadığını, bilmediğini söylemişti.

17 Pieces of Love, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin