decem - dollish

1.4K 216 148
                                    

X - "Fluctuat nec mergitur."

Jimin

~
Annemin uzun süreceğini söylediği işini bitirmesini korkutucu hastane koridorlarında beklerken artık ayakta durmaktan yorulup bekleme salonundaki koltuklardan birine oturmaya karar verdim. Annem bu korkutucu klinikte bir doktordu ve beni okuldan aldıktan sonra buraya getirirdi. Ama işi bitene kadar benim hiçbir şeye dokunmama izin vermez, benim buradaki bekleme salonunda beklememi tembihlerdi. Ben aslında eve tek başıma gidebilecek kadar büyük bir çocuktum ama annem yabancıların beni kaçırabileceğini söylerdi.
Bu korkutucu kliniğe her gün gelmektense evde tek başıma oturmayı tercih ederdim.

Belki tercih etmezdim, bilmiyorum. En son geçen gün yatak odamın camını açık bulduğumdan beri odamdan da korkuyorum çünkü içeride ölü bir kuş bulmuştum.

Zemine yetişmeyen ayaklarımdaki ayakkabı yeniydi. Annem bu seneki karnemdeki bütün iyi notları görünce beni bunlarla ödüllendirmişti. Bir çift siyah spor ayakkabı. Benim için en pahalı olanlarını almış. Sanırım fiyatı çok olunca mükemmel oluyorlar. Sınıf arkadaşlarım sürekli aldıkları pahalı şeylerle hava atıyorlar çünkü.

Artık bende hava atabileceğim için gerçekten çok mutluyum!

Sevinçle ayakkabılarıma baka baka havayı tekmelerken görüş açıma havada süzülen mavi çiçekli bir beyaz elbise girmesiyle başımı kaldırdım.

Elinde büyük bir barbie bebek tutan kız kafasını sağa eğerek beni süzdükten sonra yüzünde bir gülümsemeyle yanıma oturdu. Yerinde bir kaç hareket edip doğru pozisyonunu bulduktan sonra arkasına yaslanarak bana bakmaya başladı.

"Sen Bayan Park'ın oğlusun değil mi?" diye sordu. Ayakkabılarımda gezdirdiğim gözlerimi ona çevirdim.

"Evet ama sen nereden biliyorsun?" diye sordum. Elinde tuttuğu barbie bebeğin sarı bukleli saçlarını parmaklarına dolayıp oynamaya başladı.

"Bana burada oturup beklememi söyledi." dedi. "Ayrıca benim yaşlarında bir oğlunun olduğunu da. Ben Kim Chae Yong." dedi elini heyecanla uzatarak. Elini tutacağım sırada elini kendine geri çekip elbisesine sürmüştü. Ona anlamaz gözlerle bakarken sırttı.

"Üzgünüm! Ellerim terlide." dedi. Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda bana şaşkın şaşkın bakıyordu. "Komik miydi?" dedi gülümsemeye çalışırken. Yanında duran elini kaptım ve elini aşağı yukarı doğru sallayarak sıktım.

"Ben Jimin." dedim. Gözleri parlamış, oturduğu koltuktan bana daha çok yaklaşmıştı. Yüzünü neredeyse aramızda hiç mesafe kalmayacak şekilde yüzüme yaklaştırdığında konuştu.

"İçerideki abiyle çok benziyorsunuz. Kardeş misiniz yoksa? Kardeşseniz o zaman o abi Bayan Park'ın oğlu oluyor değil mi? Aaa! Ne güzel ailecek bura-"

"İçerideki abi kim? Benim abim yok ki?" dedim sözünü keserek. Yaklaştırdığı yüzünü aniden çekerek işaret parmağını dudağının üzerine koydu ve gözlerini tavana dikti.

"Hmmm... Demek kardeş değilsiniz. O abi zaten şizofreni hastasıymış. Senin gibi biriyle akraba olamaz! Sen çok normalsin." dedi ve oturduğu yerden zıplayarak barbie bebeğini bana uzattı.

"Birazdan beni çağırırlar. Cherry'e iyi bak olur mu? Onu bana Bong Ju Unnie verdi." dedi elbisesini düzeltirken.

"Seni ne için çağırıyorlar? Sen de mi hastasın?" diye sordum. Kulağıma eğilerek fısıldadı.

"Ben hiperaktivite hastasıyım ama bu bilgi çok gizli. Bana bir iğne yapacaklarmış ve bende onun etkisiyle daha sakin olabilirmişim. Bunu sakın başka kimseye söyleme tamam mı?" Hızlıca başımı sallayarak ona hayran gözlerle baktım. Havalı bir şey olmalıydı.

17 Pieces of Love, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin