Part.1

9 2 0
                                    

Salon detaylarıyla büyüleyiciydi.Anlaşılan asırlık şato ziyaretçiler için korkutucu bir hal almasın diye her gün temizleniyordu.Şöminenin karşısındaki tekli iki koltuk ,vernikli ahşaptan yapılmış iskelet üzerine rahat görünen koyu kırmızı döşeme Drakulanın yaşadığı dönemlerde onun için eşiyle keyif yaptığı bir noktaydı herhalde.20 kişinin rahatça sığabileceği izlenimini veren masanın etrafına 12 kişilik dev sandalyeler yerleştirilmiş, koltukların iskeletindekiyle aynı ağaçtan yapılmış olduğunu düşündüğüm ahşap masa ise üzerinde birkaç saat sonra havanın kararmasıyla yemek servisi başlayacakmışcasına kurulmuş bir sofra vardı.Masa düzeni ziyaretçiler için bozulmuyordu anlaşılan.Tabaklar sanki kemikten yapılmıştı.Belki de Drakula beslendiği insanların kemiklerinden yaptırmıştı.Çatal kaşık takımı ise detaylı gümüş işlemelere sahipti.Aamir kolumu çekiştirdi.Rehber uzaklaşıyordu ve onları takip etmemiz gerekiyordu.Geçtiğimiz koridorları bile hayranlıkla izliyordum.Rehber bizi açık bir alana çıkardı.Ortada bir kuyu ve yer yer bitkiler vardı.Hava almak için güzel bir alandı.Aamir yine kolumu çekiştiriyordu.Tombul elleri hava serin olmasına rağmen terle kaplıydı.
"Aamir bana dokunmayı kes."dedim sürüklediği derin kuyuya bakarken.
"Bu kuyudan daha nemlisin."dedim.Kuyu hem kurumuştu hem de dibi oldukça yakın görünüyordu.Aamir kuyunun fotoğrafını çekmeye çalışırken telefonunu içine düşürdü.Ona sinirlenmiştim.Niye bu aptalla arkadaştım ki?
"Rob yardım eder misin almama?"diye sordu.Paniklemişti ve şimdi de panikten daha çok terliyordu.İstemeyerek de olsa dibi yakın görünen kuyuya atlayıp telefonunu alması için kolundan ve ellerinden sıkıca tuttum.Tam atlamak üzereyken onu yukarı çekebilecek kadar güçlü olmadığımı farkettim.Kaç kiloydu 100 mü?Ama artık çok geçti.Kuyuya atladı ve beni de ardından çekti.Uzun süre düştükten sonra dibine ulaştık.Yukarı baktığımda ise hala yüzeye çok yakın bir kuyu gibi duruyordu.Düşüşümüz neden bu kadar sürmüştü ki? Ayağa kalkıp kendimi yokladım.Bir yerim incinmemişti.
"Aptalsın, aptal.Beni niye kendinle aşağı çekiyorsun?"dedim.Elimi bıraksaydı ben kuyuya düşmeyecektim.Gezimizin son duraklarındaydık ve eve döndüğümde bu çocuğu hayatımdan tamamen çıkarmayı düşünüyordum.Nefretle Aamire diktiğim gözlerimi yukarıya çevirdim.Esmer tenli, uzun saçlı ve kalın kaşlara sahip bir adam bize bakıyordu.Kaşlarını çatmıştı.
"Burada olmamanız gerekiyor."dedi.Rehberlerden biri ya da bir sorumlu olmalıydı.Haklıydı.Tarihi kuyularına atlamamamız gerekirdi.Adam bizi kolayca kuyudan çıkardı.
"İsimleriniz nedir?"diye sordu.Kendimizi tanıttık, turist olduğumuzu belirttik.
"Ev sahibi misafir ağırlamayı çok sever.Sizinle mutlaka tanıştırmalıyım."dedi ve bize gitmemiz gereken yolu gösterdi.Bu şatonun bir sahibi mi vardı?Ben burada kimsenin yaşadığını düşünmemiştim.Adam beni ürpertiyordu.Hava kararmaya başlamıştı.Merhaba diyip çıkışa ulaşmalı, kafileyi yakalamalı diye düşündüm.Az önce geçtiğimiz salona gelmiştik.Şöminenin karşısında bir kadın oturuyordu.

KuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin