Keşke vücudumun pestil olmasına rağmen tadından yenmez bu cumartesi sabahında, karşımda beyaz atletiyle bana zorla yaptırdığı kahvaltıyı afiyetle yiyen, az sonra da bana teşekkür edip yanağımdan öpecek sevgilim olsaydı.
Kötü haber, üzerine güneş çarpınca parlayan o ısırılası çıplak omuzlar ve keyifle yuvarlanan dolu yanaklar sadece Lee Minho'ya, evinde köle muamelesi yapan zalime aitti ve bana aşerdiğim o öpücüğü vermeyecekti.
"Kaç gün kalıyo'n?"
Önce hiç rahatsız eder miyim diye ilk seferki gibi sakınmaya çalışmadığım gözlerimi hafifçe kırptım. Elimdeki çatal tabağıma dikti hala.
"Ceyhun bir hafta dedi."
Kaşlarını çattı, dilinin ucuyla üst dudağını yaladıktan sonra tekrar tabağına eğildi. Masa uzun olmasına uzundu da dar olduğundan aramızda anca üç tabaklık mesafe vardı. Gözlerimin içinde, arkamdaki aralı pencereden geçip beni kapkara eden siluetimi görüyordum.
"Azmış," dedi, tam da ağzıma bir lokma atacaktım. Ben durdum, o çenesini kaldırıp bana şimdi kalkmış kaşlarıyla bakarken ağzını abartıyla açarak bir salatalık dilimi attı.
Az mıymış?
Adam kalk çay koy dediğinden hizmetçi muamelesi yapıyordu bana. Evinde, hatta bundan sonra ininde diyeceğim çünkü mütevazı sürüsünün yarısı olarak burada yaşadıklarını öğrenmiştim (hiç iyi bir şekilde olmamıştı bu), istemediğini belli edecek ne varsa yapmış bir yüzüme söylemediği kalmıştı. Bir haftaya kalmaz giderim ben diyordum, yani umarım.
"Sana çok bile duruyor," dedim. Yüzümde öyle umursamaz bir tavır var ki sabahtan beri gururum kırıla kırıla kendimi camdan atacak hale gelmemişim.
"Ne çoğu be? Ne güzel geçiriyoruz işte."
"Yemin ederim o adamın yer deyince senin evini vereceğini bilsem en basında gelmezdim." Kısmen doğru tabii, asıl Minho'nun böyle yapacağını bilsem adımımı atmazdım içeri. Yalnızca Minho deseler mi? O zaman Jisung'ın yanında kalan tüm eşyalarımla beraber bir daha kıçımı oynatmamak üzere yerleşirdim.
"O adam," dedi çatalı bana doğrulturken. Çiğnemeye devam ediyordu. Hatur hutur. "Benim yanına gittiğim alfanın sen olduğunu bilmiyor. Şimdi seni aniden bizim yanımıza attığından biraz suçlu hissediyor, harçlığımızı arttırır. Öbür türlüsü söylersen tavuk gibi yaşarız burda."
Üç kağıtçıya bak, beni hasta ayağından yararlanıp hizmetçisi ettiği yetmiyor bir de üzerimden harçlık alıyor.
"Bana ne faydası var bunun?"
"Dört ayı birlikte burada nasıl besleniriz biliyor musun sen? Gerçi bilmezsin, insan gibi yaşamışsın vasat vasat. Bir anda yediğin yemek ikiye katlanınca Minho iyi ki var diyeceksin."
Alnımın tepesini ovuşturdum, saçlarım da pek yağlanmıştı. Terden de kokmuşumdur diyordum. Tek tesellim kollarını kaldıramadığı için dün her ne yaşadıysa sonrasında yaralarını bile temizleyemeyip duşa giremeyen Minho'nun perişan haliydi. Ne olduğunu sorsam mı dedim. Acaba benim burada kalacak olmamdan kaynaklanan yıkılmış samimiyetsizliği bana cevap vermeye tenezzülü için yeter miydi? Öleceksem de meraktan ölmeyeyim.
"Dün nereden geliyordun?"
"Maçtan." İşte tek kelimeye sayfalarca açıklamayı gizleyen, bütün meraklara deva olup hepimizin yarınlarını aydınlatan Minho! Gözlerinizi devirmek karşısında o böyle bir cevabı vermişken büyük bir saygısızlık.
"Göz kaslarının anasını belledin. Maç diyorum. Neyini beğenmedin?"
Beğendim, öyle çok beğendim ki artık onun hakkında "maç" sözcüğü sayesinde daha birçok çıkarım yapabilecek ve hem o çıkarımlardan hem de bu asi havalarından dolayı düşeceğim adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
alfa dediğin pervasızca sever, 2min
FanfictionYirmi yaşına dek işe yaramaz bir beta olarak yaşayan Seungmin için hayatında aşka kadar her şey, oda arkadaşını ağlattı diye yalnızca adını bildiği alfa Minho'nun yüzüne bir yumruk patlatınca değişiyor. Yetişkin içerik, seks, şiddet. Mart, 2021.