0.9

322 48 17
                                    

Hala Jihoon'a duyduğum öfke beni yiyip bitiriyordu. Neden bilmiyorum ama tanıştığımız ilk günden beri hiç haz etmiyor hatta nefret ediyordu benden. Doğal olarak da benim ilk başlarda ona olan hayranlığım yerini kocaman bir öfkeye bırakmıştı. Yapmak istediğim onun bana karşı kötü hissetmesini sağlamak, beni iğrenç hissettirdiği için pişman hissettirmekti. İkisini de henüz yapamamıştım ama benden daha fazla nefret etmesini sağladığıma fazlasıyla emindim.

Bir süre daha bu bunaltıcı düşünceler kafamı işgal ederken Jeonghan'ın kolumu koparmak istercesine sarsması ile kendime gelip ateş saçan bakışlarımla ona baktım. Jeonghan'ın gerçekten kolumla sorunları vardı.

"Ne var Han?"

Jeonghan gözünü bir noktaya sabitlemiş insanları süzdüğünde hep yaptığı gibi gözlerini kısıp dudaklarını kemirmeye başlamıştı.

Hayret eder bir tonda "Jihoon ve Mingyu ne ara bu kadar samimi oldu? Jihoon'un tek arkadaşının Joshua olduğunu sanıyordum" dedi. 

Jeonghan'ın söyledikleri üzerine gözlerimi gülüşen ikiliye diktim. Jihoon ne ara insanlarla bu kadar samimi olmuştu gerçekten? O buz prensti ve Joshua hariç kimseyi yanına yaklaştırmayan biriydi. Şu an da Mingyu'nun kolunu usulca okşamasına bile bir şey demiyor, suratını buruşturmuyordu.

"Bunlar flörtleşiyor Soon! Şu piç gülüşüne bak Mingyu'nun."

Jeonghan'ı yayıldığı sandalyeden atmamak için iç sesimle kavga ediyordum adeta. 

"Saçmalama!"

"Bu gidişle modelliği Mingyu kapacakmış gibi görünüyor. Çabuk bir şey yap."

Jeonghan içime kurt düşürmüştü. Tekrardan onlara baktığımda anlayamadığım bir duygu yüzünden iğrenç hissediyordum. Ayrıca kendini beğenmiş Mingyu'ya modelliği kaptıramazdım. Jeonghan haklıydı bir şey yapmalıydım.

Hızla oturduğum masadan kalktım, ikilinin masasına doğru yürüdüm. Jihoon beni görür görmez yüzünü buruşturup Mingyu'ya bir şeyler fısıldayarak masadan kalktı ve koşarcasına kafeteryadan ayrıldı. Gerçekten şu an kafamı duvara vurmak istiyordum. Temastan nefret ettiği halde Mingyu koluna dokunurken bile yüzünü buruşturmamıştı.

Mingyu sırıtıp göz kırptı. Şu an yumruğumu o pis gülüşüne geçirmeyi de her şeyden çok istiyordum ama sakin olmalıydım. Uzunca soludum hiçbir şey söylemeden yanından ayrılacaktım ki gözüme masadaki telefon çarptı. Mingyu'nun telefonu elinde olduğuna göre o Jihoon'un telefonu olmalıydı. Onu Mingyu görmeden önce almak için öne atılıp masanın üzerine oturdum telefonu usulca alarak cebime koydum.

"Ne o Soonyoung modellikten çekilmem için bana yalvarmaya mı geldin?"

Pislik herif.

"Hayır sadece karşında ben varken hiç şansın olmadığını söylemeye geldim."

Mingyu sırıtıp "Jihoon pek de öyle düşünmüyor" diyerek yanımdan uzaklaştı.

Ne yani çoktan karar vermiş miydi? Bu ne saçmalık!

Zihnimdeki karmaşayı durdurarak Jihoon'un telefonunu elime aldım. Tabi ki şifresi vardı. Aklıma gelen ilk deseni çizdim ve tabi ki kabul etmemişti. İkinci kez denediğimde ise kabul etmişti. Kahkaha atmamak için zor duruyordum. Gerçekten her şeyi olan telefonunun şifresini z harfi mi yapmıştı? Neyse bunu daha sonra tekrar aklıma getirip gülecektim. Şu an maalesef kısıtlı bir zamanım var.

Jeonghan'a etrafa bakmasını istediğim bir bakış attım, engelimi kaldırdım. Daha fazlasını yapmamam gerektiğini biliyordum ama içimdeki yaramaz çocuğa dur diyemediğimden telefonu kurcalamaya başladım.

Gerçekten de bildiğim gibi ailesi hariç sadece Joshua'nın numarası kayıtlıydı. Başka hiç arkadaşı yoktu. Neden buna şu an kalbimin kırıldığını bilmiyorum ama takılmak için zamanım yoktu. Bir iki fotoğrafına baksam sorun olmaz diye düşünürken Jeonghan telefonu elimden alarak masaya koydu, beni hızla çekiştirmeye başladı.

"Jihoon geliyor."

Şansıma küfür ederek Jeonghan ile sınıfa doğru yürümeye başladık.

Ucuz kurtulmuştum.

~

~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
model 'soonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin