📌Kitaba başlama tarihiniz:
Roma'nın tarih kokan sokaklarında kendimi kaybetmiş bir şekilde yürüyordum.Bu yürüşü her akşam tekrarladığımdan tanıdık sokakları beynimi kullanma gereksimi duymadan adeta ezbere arşınlıyordum.
Sokakları tanısamda burdan geçerken aklımdan geçirdiğim düşünceler bana çok yabancıydı.Günlük hayatta zihnimin bilmediğim yerlere gömdüğüm düşünceler saklambaç oynar gibi hep bu zamanda beni sobeliyordu.Burda ne yapıyordum?
Kimden kaçmıştım?
Kaçarken ardımda bıraktığım insanlar kimlerdi?
Buna beni kim zorlamıştı?Bunların cevabını tek tek kafamda her defasında versemde hiç dışarı vuramadığımdan gram ilerleme sağlayamadan eve varıyordum.
Evimi seçerken sadece baktığım şey yatacak bir yerin olup olmamasıydı çünkü detaylarda oyalanacak ne zamanım nede vaktim vardı.
Buna rağmen sanırım şansın bana ilk gülüşü olan gece vakti geldiğimden rengini bile bilmediğim ev sabah olduğunda bana umut verecek kadar renkliydi.
Ama en sevdiğim kısmı duvarlanın mavi oluşuydu içeri her girdiğimde ya da her ışığı açtığımda kendimi bazen bucaksız bir okyanusta bazense gökyüzünde buluyordum.
Bu mavi duvarlar benim için bir zil gibiydi,gördüğümde düşünmeye ara veriyordum her zaman.
İlk iş hemen çaydanlığa su koyup sıcak su ısıtıyordum günün yorgunluğunu kahve dışında atabileceğim sanırım başka bir opsiyon benim için hiç olmadı.
Rutin işlerimi yaptıktan sonra artık yatağa girip uyumaya çalışıyordum.
Gün içinde bedenimi yormaya hep özen gösteririm çünkü bedenim yorulduğunda uyumak çok daha kolay oluyor bu sayede yorgun ruhumun derinliklerine gömülmüyorum.
İşte benim küçük hilem.Sabahın sekizinde yan komşumun çalmaya başladığı piyona sesiyle uyanmayı inanın hiçbir alarma değişmem.
Tek kişilik vals hep bana huzur verir güne onunla uyanmak gibisi yoktur.
Geç kalmamak için hazırlandım ve hızlıca çıkmak için çantamı hazırladım.Bu gün önemli bir gün değildi ancak yapmam gereken çokça kahve beni bekliyor ve tabi insanlarda öyle.Dört sokak ötede olan dükkanın kırmızı kepenklerini hızlıca kaldırdığım gibi koşarak personel odasından önlüğümü kaptım.
Bunlar yapmam toplasan beş dakikadan az sürüyordu siz buna el alışkanlığı diyebilirsiniz.Tam zamanında Marco içeri daldı her zamanki gülümsemesinden tanıdım onu.
Marco bağırarak:
-Buongiorno mademioserne! (Günaydın matmazel)
-Günaydın avukat bey her zamankinden dimi?
-Evet evet bahar kadar güzel bu güne ancak ristretto gider
-Hemen geliyorKahve makinesine bastım ve büyü başladı.Kahvenin tanıdık kokusu beni her defasında olduğu gibi yine mest etti. İşte kahve hazırdı.
-işte sizindir
-teşekkür ederim Bella
Hayır adım Bella değildi sadece İtalyanların söylemesi zor olan ismimi kendi ellerime değiştirmiştim işte Bella'nın Rüya'dan farkı benim için hiç yoktu.
Gün her zamanki yoğunluğundaydı ve ben yorulmaya başlamıştım bile.
İçeri güzel giyimli kokoş yaşlı bir kadın girdi uzaktan bile dikkat çekebilecek bir giyimi vardı ilgiyle bakmadan edemedim ona.Yanına gittim siparişini sormak için
-Merhaba hoşgeldiniz ne arzu ederdiniz?
-Türk kahvesi elinizde var mı?Bu soru beni afallatmıştı Allah'ın İtalyasında türk kahvesi soran bir italyan her zaman rast gelebileceğim bir şey tabiki değildi.
Elimde olmadan sözcükler ağızımdan döküldü;-Hanımefendi acaba Türk'müsünüz?
Kadın sanki deminden beri bu soruyu sormamı bekliyor gibiydi yüzünün aydınladığını gördüm.
-Hayır vefat eden eşim Türktü çok severdi kahveyi.
-Öyle mi bende Türküm ancak bildiğiniz üzere burada türk kahvesi bulmanız epey zor.
-Biliyorum kızın ancak her defasında sormadan edemiyorum önceden Osman Bey getiridi ancak o gittiğinden beri hasret kaldım.Belkide kahveden çok ona...Kadına üzülmeden edemedim kendime sakladığım kahveler gözümün önüne geldi ve bir dakika izin istedim.Dolabın arkasına sıkıştırdığım kahve paketlerinden bir tanesini kaptım ve kadının yanına döndüm.
-Benden size bir hediye dedim ve paketi kadına uzattım.Bu hareketimle kadının gözleri doldu.
-Ne kadar teşekkür etsem az ne desem az sağol kızım dedi.
Beklemediğim bir anda kadın boynuma sarıldı ve ben gülerken ağlamak duygusunu bu şekilde tatmış oldum.
Kadınla biraz sohbetim sırasında adının Maria olduğunu eşi Osman Beyi iki yıl önce kaybettiğini öğrendim.
Uzun sohbetten sonra ayrılma vakti geldiğinde Maria hanım elime zümrüt yeşili kocaman taşı olan bir kolye bıraktı.
-Güzel kızım bunu zamanı gelene kadar sakın boynundan çıkarma dedi
Cevap vermeme veya soru sormama fırsat tanımadan hızlıca kapıdan çıktı ve gitti.
Bense arkasından bakakaldım...Bölüm nasıldı?
Hakkında düşünceleriniz önerileriniz neler?•NURSUDEN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROMA'NIN RÜYASI
Teen FictionBütün şehirlerin bir ruhu vardır derler nasıldır ki sura üflendiğinde içimize bir ruh üflendiyse her şehir içinde mutlaka bir ruhu üflenmiştir. Bu yüzdendir ki bazen tekrar tekrar onlara yolumuz düşer.Hiç düşündünüz mü? Biz insanlar nasıl ki sevdiği...