Maria'nın zümrüt yeşili kolyesini aynanın karşısında incelerken kendimden geçer gibi oldum çünkü zamanında anneminde buna benzer bir kolyesi vardı ve her taktığında parıl parıl parladığını şimdi bile hatırlıyorum.
Maria bu kolyeyi bana bıraktığından beri epeydir düşünüyorum aslında. (hep yaptığım gibi tabii) ancak bir neden hala bulmuş değilim.Aslında takıldığım nokta kolyeyi bana vermesi değil çünkü İtalyanlar çok coşkulu insanlar ve beklenmedik anda hediye yağmuruna tutulmanız çok olası. Burda bulunduğum süre boyunca buna sıkça rast geldim. Bu kolyeyi neden boynumdan çıkarmamalıydım? Çıkaracağım zamanı nasıl anlayacaktım? Benim böyle şeylerle ne işim olur ki?Günler geçtikçe bu olayın saçma sapan bir kadının kurgusu olduğuna karar verdim ancak yinede kolyeyi çıkaramadım çünkü olayın saçmalığına kendimi inandıramamıştım.
Fazla takı kullanmadığımdan kolye çevremdeki insanların dikkatini çekmeye başladı ve sorular duymaya başladım.Hepsini geçiştirmekten başka çarem yoktu tabi.
Her zamanki iş tempomda ilerlememin üstünden üç ay kadar bir zaman geçti.
Bir gün yine dükkanı açtığım sabah pek tanımadığım yüzü olan bir adam girdi içeriye.Merakla yüzünü incelemeye koyuldum.Simsiyah saçları,çekik zümrüt yeşili gözleri dikkatimi çekti. İtiraf ediyorum epey yakışıklıydı.İçimden bunları geçirdikten sonra kendi kendime verdiğim söz kulaklarımda çınlamaya başladı. "ondan başkası asla olmadı olmayacak."
Gözlerimin dolmasına engel olamadım fark edilmemek içinde kafamı çevirdim ancak yaklaşık üç dakikadır öküzün trene baktığı gibi baktığım adam bunu elbette fark etti.-İyimisiniz? Gözlerinizdeki keder çok derinden geliyor gibi.
-Hepimizin içinde ince bir keder vardır beyfendi bazen biz istemsekte kendini insanlara belli eder.
Dedikten sonra utanarak kafamı eğdim çünkü boş edebiyatım herkesin seveceği türden değildi.
-Doğru bizi biz yapan duygularımızdır duygularımızın beraberinde getirdiği kederde tecrübeyle kazanılan deneyimden başka bişey değil.
-Haklısınız aslında Freud diyor ki "İnsanlar. yavaş yavaş inanmamayı,güvenmemeyi,sevmemeyi öğrenir. Bu gerçekleştiğinde, artık ne yazık ki çok geçtir.İnsanların tecrübe dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş insana tecrübeli denir."
Yabancı gözlerini dikip bana bakmaya başladı ve ben çok fazla konuştuğumu o an anladım.
-Özür dilerim sabah sabah fazla konuşup başınızı şişirdim kahve siparişinizi şimdi alabilir miyim?
-Bilakis çok güzel konuşuyorsunuz daha çok zamanımın olduğu bir günde sizi uzun dinlemek isterim.
Dedi ve elini uzattı;
-Ben Omer(sanırım italyanlar noktalı harfleri söylemekte güçlük çektiğinden öyle dedi) sizinle tanışmak bir şeref.Şaşırdım koskoca İtalya'da sanki Türkiye'den daha çok Türk var gibiydi. Ama hiç bozmamaya karar verdim ve konuşmayı devam ettirdim.
-Bende Ruya
( Ömer e uyup noktayı bir kenera attım)
Adamın gözlerindeki şaşkınlığı görmek inanılmaz hoşuma gitti.Sonra iki saniye içerisindeki toparlanışı kendine hayran bıraktıracak kadar hızlıydı.
-Doğru duydum değil mi? Türk müsünüz yoksa?
Kocaman gülümsedikten sonra artık Türkçe konuşmanın zamanı gelmişti.
-Evet Omer bey
Ömer kocaman gülümsedi ve içimde bişeylerin eridiğini hissettim. Gülümsemesine karşılık verdim ve yine sessiz bakışmalar başladı.
-Doğru kahve söylemeliyim ki sizde hazırlayabilesiniz kusura bakmayın lütfen şaşkınlığıma verin.Ben filtre kahve alabilir miyim?
-Tabiki hemen geliyor.
Hazırladığım kahveyi uzattım ve gözlerimi yine o zümrüt yeşili gözlere diktim.
-Teşekkür ederim
Parayla beraber bir kart uzattı.Kartta kendi numarasının olduğunu anlamak elbette güç değildi.
Gülümsedim;
-Afiyet olsun dedim
Ve Omer'in dükkandan çıkışını izledim...•NURSUDEN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROMA'NIN RÜYASI
Fiksi RemajaBütün şehirlerin bir ruhu vardır derler nasıldır ki sura üflendiğinde içimize bir ruh üflendiyse her şehir içinde mutlaka bir ruhu üflenmiştir. Bu yüzdendir ki bazen tekrar tekrar onlara yolumuz düşer.Hiç düşündünüz mü? Biz insanlar nasıl ki sevdiği...