Son yudumumu da alıp kenarı bıraktım cam şişeyi. Bir işe yaramasını umarak beşinci şişemi içmiş ama kalbimdeki ağrıyla yine baş başa kalmıştım. Aklıma gelen düşüncelerle şişeleri poşete doldurdum ve çöpe fırlattım. Adımlarımın son 1 haftadır her gece olduğu gibi, kendi kendine ilerlemesine izin verdim. Beni götürecekleri yeri çok iyi biliyordum ve buna ihtiyacım vardı. Uzunca bir yürüyüşün ardından tabelaya baktım, "Zincirlikuyu Mezarlığı." İçeride yatan kişi olmayı çok isterdim, onun yerine geçmeyi her şeyden çok isterdim.
1 haftadır kapıya kadar geliyor, içeri giremeden geri dönüyordum. Mezarı, yattığı yer ezberimde olmasına rağmen bir türlü cesaret edemiyordum yanına gitmeye. Yanımda belli belirsiz oluşan silüet gözümden yaş akmasına sebep oldu.
"Ya gir ya çık bok herif."
Ona dönüp bakamıyordum, cesaret edemiyordum beynimin acılar üzerine oluşturduğu hayaline bile. Ama orada kalmasını istiyordu bir yanım.
"Gitme." Hıçkırıkla karışık ağzımdan çıkan fısıltı yanımdaki silüetle birlikte boşluğa karıştı.
Ne çok isterdim ona son bir kez daha sarılmayı.
Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım, artık onunla konuşmam gerekiyordu. Durmak bilmeyen gözyaşlarımla birlikte kapıdan geçtim. Birkaç dakikanın sonunda görmekten en çok korktuğum manzara karşımdaydı. Daha mermeri bile yapılamamış tahta başlıklı bir mezar. Onun mezarı, sevdiğimi söyleyemeden kaybettiğim güzel çocuğun mezarı.
"Nolur affet beni." Yere yığılırcasına başlığının yanına bıraktım kendimi. Onu bir kere bile öpememiştim. Bir kere bile birlikte uyuyamamıştık. Ona hiç kahvaltı hazırlayamamıştım, hiç film izleyememiştik. Tek yaptığım bir orospu çocuğu gibi davranmaktı.
"Benden hoşlandığının farkındaydım." Çok uzun süre inanamadığım bu gerçekle ilk defa yüzleşiyordum.
"Eşcinsel olduğunu biliyordum," buruk bir tebessüm oluştu yüzümde, sahi, böyle başlamıştı hikayemiz. "Hem de en başından beri."
"Homofobik bir orospu çocuğu gibi davrandım biliyorum, çok korktum be oğlum. 'Normal' olamamak beni çok korkuttu. Fark etmeye başladığımda küçücüktüm, biliyorsun. Ben-"
Ağzımdan kaçan hıçkırıkla gözlerimi kapadım.
Aşk acısını kendimi bildim bileli merak eder, küçümserdim.Bir insanın bir insana sevgisi nasıl acı çektirebilir, kendi canını onun uğruna almaya kadar götürebilirdi ki?
Yaşadığım her şeyden daha betermiş.
Üzerimdeki ceketi çıkarıp şişkin toprağın üzerine örttüm.
Üşürdü o, sevmezdi soğuğu.
Cenin pozisyonunda yanına kıvrıldım.
"Seni ilk gördüğüm zaman kokunu çok merak etmiştim. Geldiğin ilk gün sırf kokunu alabilmek için yanından geçmeye çalışmıştım ama kendime yediremedim. Hemcinsime hislerimin olmasını kaldıramadım ben."Yanında ilk ve son kez uzanırken sözlerime devam ettim.
"Seninle göz göze geldiğim ilk an yine o geldi, gönderdiğimi sandığım halde beni rahat bırakmadı. Sonra sen yanımda oturmaya başladın, kendini öldür dedi bana. Benimle konuştun, kulaklarımı kesmemi söyledi sırf seni duymayayım diye. Ben buna dayanamadım. Onun istediği biri gibi davranmak zorunda kaldım."
"Ama bilmeni isterdim, seninle sevginin ne anlama geldiğini öğrenmiş olmamı, seni ne kadar çok sevdiğimi."
Yattığım yerde doğrulup cebimden sadece onun için oraya koyduğum fındığı çıkardım ve toprağa koydum gözlerimden yaşlar akarken.
"Sen çok seversin."
Fırtınalı çiseleyen hava içimi yansıtıyor, evren de benimle birlikte ona veda ediyordu.
Yaşayamadığımız her şeye veda ediyordu.
Vatana millete hayırlı olsun diyelim ve başlayalım bakalım.