Bir saat içinde ifadeler ve işlemler tamamlanmıştı. Jimin'in acil transferi için özel izin alınmıştı. Her şey bir saniye içinde olmuş gibiydi. Bir saniye sonra uçaktaydı ve Namjoon yanından bir kez olsun ayrılmamıştı. Ama o Jimin'i istiyordu. O kadar ansızın gitmişti ki varlığını arıyordu. Şimdi onun yerinde bir yabancı oturuyordu. Bir anlığına Jimin'i görür gibi oldu, gözünü kırptığında karşısında tekrar Namjoon vardı.
Uzun uçak yolculuğu bittikten sonra Taehyung onu söylediği gibi havaalanında karşılamıştı. Basın da buradaydı. Olay çoktan gündeme oturmuş, büyük bir ses getirmişti. Yoongi ilk defa görünmez olmak istemişti.
Havaalanında bekleyen özel ambulans Jimin'i hastaneye taşırken Taehyung da Yoongi'yi arabasına bindirmişti. Namjoon ikisiyle de kısaca vedalaşırken Yoongi teşekkürünü göstermek için onun omzunu sıkmakla yetinmişti. Namjoon da bunu anladığından son kez baş selamı verip aynı uçağa geri binmişti. Namjoon iyi bir adamdı.
"Ailesiyle konuştum. Cenaze yarın sabah. Busan'dan gelecekler. Perişan haldeler ama senin için de çok üzülüyorlar. " diyordu Taehyung.
Yoongi zehir içmiş gibi boğazının yandığını hissediyordu. Oturduğu araba dar geliyordu. Dünya dar geliyordu. Gittikçe daha da çöküyordu. Bir aile çocuğunu kaybetmişti, o sevdiğini kaybetmişti ve dünya masum bir insanı kaybetmişti. İyi insanların ömrü gerçekten de kısaydı demek ki. Park Jimin sadece 25 yıl yaşayabilmişti. Yoongi ölmesi gereken kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu.
"Cenaze sabah erkenden olacak ve basının haberi yok. Hiçbir açıklama yapmayacaksın. 1 ay boyunca ara veriyorsun. Ama istersen uzatmak için anlaşacağım. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Her şeyi senden uzak tutacağım. Seni kontrol etmek dışında ben de senden uzak duracağım. Senin için ne kadar zor olduğunu hayal bile edemem Yoongi. Ama senin güçlü biri olduğunu biliyorum ve bir yerden sonra ayağa kalkıp devam edeceğini de biliyorum. Çok üzgünüm."
Yoongi'nin içi parçalanıyordu, çığlık atmak istiyordu. Güçlü olmak istemiyordu artık. Düştüğü yerden kalkamıyordu. Taehyung'un destek olmasına ve samimi sözler söylemesine minnettardı. Ama bunu dile getirecek gücü bulamıyordu kendinde. Sadece hafifçe başını sallamıştı.
Yolda giderken baktığı yerlerde ve yüzlerde Jimin'i arıyordu. Ansızın yok oluşu içini sızlatıyordu. Kulağına çalınan en ufak ses bile o gibiydi. Onu duyuyordu, sessizlikte bile.
Taehyung Yoongi'yi evine bırakmış, yatağına yatırmıştı. Üstünü örttükten sonra veda edip gitmişti. Yoongi şimdi yine 7 yaşına dönmüş gibiydi. Yatağında büzüldü ve örtüsünü yumruğunda sıkmaya başladı. 28 yaşındaki koskoca adam küçülüvermişti. Üşüyordu, çok üşüyordu. Ama sebebi soğuk hava değildi. Yatağın boş tarafı üşütüyordu onu. Görmemek için arkasını dönmüştü ama beline dolanan kollar yokken kendini çok boş hissediyordu. Jimin'in sıcaklığı gitmişti ve o artık asla ısınamayacaktı.
Yoongi sabaha kadar uyumadan cenin pozisyonunda yatmıştı. Anılar onu aşağı çekmiş, yatağa gömmüştü. Sesini duyar gibi olmuştu, oysa çıt çıkmıyordu evde. Yüzünü görür gibi olmuştu, ama Jimin artık yoktu. Bir damla yaş akmamıştı gözlerinden. Sadece karşısındaki duvarı izlemişti. Bu kaybediş hissine tekrar alışabilecek miydi? Yanındayken bile özlediği insan sonsuzluğa karışmışken dayanabilecek miydi? Yoongi tekrar yapayalnız olabilecek miydi?
Sabah saat geldiğinde Taehyung eve gelmiş ve ona simsiyah bir takım giydirmişti. Onu cenazeye götürüyordu.
Yoongi ulaştıklarında bir sürü kişiyi görmeyi beklemiyordu. Annesi, babası ve kardeşleri dışında bir sürü insan vardı. Bazıları Jimin'in arkadaşları olmalıydı, tanımıyordu onları. Ama bazı yüzler ise tanıdıktı. Şirketten çalışanlar, yardımda bulunduğu yerlerin başkanları gibi bir sürü insan vardı. Herkes Jimin için buradaydı. Yaptığı iyiliklerin karşılığı son yolculuğunda onu uğurlamak için buradaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to my angel // yoonmin
Fanfic[twoshot] [angst] Park Jimin hayatıma girene kadar hayatım siyah beyazmış ama haberim yokmuş...