Her insan bir şeylere değer verir. Özel birinden hediye olan saçma bir kaleme ya da sadece 50'lik bomontiye. Her insan bir şeyler saklar. Hikayesinin bilinmesini istemediği bir yara izi gibi. Her insan bir şeyleri sever. Hayatını adadığı bir dostunu ya da sadece ablasını. Her insan bir şeyleri sevmek istemez.. ama başaramaz. Mesela kalbini kıran güzel bir kızı.
Hikayeler ya en baştan başlar ya da en sondan. Ama ben ne bir Halit Ziya Uşaklıgil, ne de bir Benjamin Button'ım. Benim bir hikayem bile yok. Kırık dökük bir kaç anı belki. Bu yüzden kendi hikayemi yazmaya çalışıyorum. Güzel bir bahar sabahı.. diye başlamayacağım cümleme. Çünkü soğuk bir geceydi. Etrafta çocuklar da cıvıldaşmıyordu inanın ki. Bir şeyleri unutmak ya da yeni baştan başlamak için o gece o mekana doluşmuş, çaresini de bira şişelerinde arayan onlarca insanın da benim bu tatsız serüvenimde pek bir yeri yoktu aslında. Genç bir delikanlı denizi de seyretmiyordu martılarla. Sadece sevgiye ihtiyacı vardı o genç delikanlının. Kendisini sevecek ve sevmeyi öğretecek birini arıyordu. Ve tesadüf değil; "O" da diğerleri gibi bulamayacaktı. Yani kısaca bu hikaye mutlu sonla da bitmeyecek...
Kendimi tanıtayım önce. İsmim Melodi. Kısaca Mel derler bana. Sevdiğim insanlar bana Melodi derse kırılırım. Sıradan bir genç kızım deyip sıradanlık etmeyeceğim.. Çoğu erkeğin hayalini kurduğu bir kızım. Güzel olduğumu çok duyarım yani. Güzel giyinirim, güzel şarkı söylerim, griyi severim ve biraz egoistim. Ya da öyleydim denilebilir. Çünkü başıma gelenler kapıcı kızı Zehra'nın izlediği dizilerde bile 'yasal olmayan içerik' diye gösterilmez. Yani "O"ndan önce ve "O"ndan sonra diye bir miladım var benim. Şimdi her şeyin başladığı gecenin sabahına gidelim.
12.42
"Melodi lütfen bir şans ver. En azından bir deneyelim. Neden hemen kesitirip atıyorsun? Hem ben sana aşık oldum!" "Burak anlıyorum da istemiyorum diyorum sen niye anlamıyorsun? Ben sadece biraz eğlenmek istedim hepsi bu. Aşk ne biraz mantıklı ol. Aklının oyunu o, öyle bir şey yok." "Tamam ama son bir kez buluşsak en azından söz bak kendimi sevd-"
Yeter ya sıktı. Suratına telefon kapatmadan anlatamayacaktım derdimi. Bu erkekler niye böyle ki? Güzel bir kız gördüklerinde hemen aşık olduklarını zannediyorlar. Ben bu genç yaşımda aşk, ilişki falan ne uğraşacağım. Güleriz, eğleniriz sonra hooop daha eğlenceli ve daha yakışıklı başka bir çocuk. Evet biliyorum, piç erkekler gibi düşünüyorum. Bu yüzden arkadaşlarım tarafından da çok yargılanıyorum ama durum bu. Aşka inanmıyorum. Hiç hissetmediğim bir şeye nasıl inanabilirim ki.
Odamın kapısının sertçe açılmasıyla yatağıma yatıp ölü taklidi yaptım resmen. Ve aniden bir şey üzerime doğru atladı. Yaşadığım şokun ardından üstümde hoplayıp zıplayanın Nil olduğunu farkettim.
"Hadi kalksana uyuyan güzel saat kaç oldu? Bugün büyük buluşma var hatırlarsan, beni hazırlaman lazıııııııım!
Ardından yatakta daha çok zıplayıp daha çok bağırmaya başladı "Kalk! Kalk! Kalk!" Sonra gözlerim kapalı bir şekilde "Oof Nil tamam önce bir in üstümden sonra bana güzel bir kahvaltı hazırlarsan düşünürüz." deyip sırıttım. "Omlet mi pankek mi?" "Pankeeeek!"
Nil benim ev arkadaşım desem yalan söylemiş olurum. Hayat arkadaşım o benim. Onunla geldim İstanbul'a. Koca şehirde birbirimize ihtiyacımız vardı. Bırakamazdım elini. O da benimkini. Sırf bunun için aynı üniversiteyi yazmıştık ikimiz de. Farklı bölümlerdeydik ama şu an hazırlıkta olduğumuz için hep beraberdik. En uzun süren arkadaşlığım aynı zamanda. 15 sene önce parkta oyun oynarken tanışmışız ve hala oynuyoruz. Ama erkeklerle..
***
Portakal sularımızı içtikten sonra fazla sağlıklı beslendiğimizi farkedip terasta bir sigara yaktık. Mentollü dumanı içime çekerken aklıma Nil'den sonra en iyi arkadaşımın bu olduğu geldi. Cidden beni rahatlatıyordu, huzur veriyordu bana. Sanki herkes terketse de beni, gitmeyecek, istediğimde hep yanımda olacak, elimin altında bir o vardı. Bazen düşünüp gülümserdim. .'Ya bu da olamasaydı.' Beni bu derin düşüncelerden arındıran yine kolumdan çekiştiren Nil oldu. Yukarı çıkıp dolabın önüne geçip düşünmeye başladık. Nil'in üstüne kendi dolabımdan aldığım gri kazak elbiseyi verdim. Çok beğendi ve altına uzun çizmelerini geçirip aynanın karşısında bir kez döndü. Görüntüsü çok hoşuna gitmiş olsa gerek. Kafasına aynı tonlarda gri şapkasını taktığımda yüzü daha çok gülmeye başladı. Ardından beni öldürseler giymeyeceğim kürkünü aldı üstüne. Tabii kıyafetine bir Nil Sönmez etiketi yapıştırması gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Prens
Teen Fiction...Kolay değil hissetmeden bir ömür geçirmek. Birbirimizi hissedelim. Boynunun kokusunu özledim. Tenin tenime hiç değmedi farzet. Farzetmek ilk defa bu kadar acı verir. Ya da sen seç. Yeter ki dilimden ellerime düş. Çünkü daha paylaşacak çok acımız...