İlk Geliş
Uçakta pek Türk yoktu. Çoğu İstanbul tatilinden dönen Alman veya Münih'e aktarmalı giden başka milletten tatilciydi. Yanıma oturup yarı Türkçe yarı Almanca konuşan bir beyefendinin bisküvi ikramını şaşırıp İngilizce olarak reddettim. Omzunu silkip telefonuyla oynamaya devam etti. Cam kenarında oturduğuma başta sevinmiştim fakat bir saat sonra sıkıldığımı fark ettim. Bulutlar, gökyüzü, birkaç adını bilmediğim şehir, deniz ve boş araziler... Dikkatim uçaktan inince neler olabileceğine kaydı. Münih'te beni karşılayacak biri yoktu. İki ağır valizimi taşımama yardım edecek bir tanıdık yoktu. Kimse yoktu bildiğim... Bunu düşünmem mideme ağrılar saplanmasına neden oldu. Valizimde ağırlık yapmasın diye omuz çantama koyduğum laptopumun dizlerimdeki ağırlığıyla cebelleşiyor, boş boş telefonu çıkarıp saate bakıyor, çaktırmadan diğer yolcuları gözetliyordum. Elbette bu sonuncusu dar koltuklar yüzünden pek mümkün değildi.
Uçakta biraz uyumaya çalıştım. Bu da mümkün değildi. Dün gece bir dakika bile uyumamama rağmen hiç uykum yoktu ama bugün akşamüzeri Bamberg'e vardığımda yorgunluktan hiçbir şey yapamayacağımı biliyordum. Bir duş bile alamadan hemen düşecektim yatağa.
Sonra zihnim bundan önce halletmem gerekenleri sıraladı: uçaktan in, bir hat al ve aileni arayıp haber ver, Bamberg'e tren bul ve... Kaybolmamaya çalış. Açıkçası kaybolmaktan korkuyordum ama gerçekten kaybolacağımı da düşünmüyordum.
Ne kadar yanıldığımı birazdan anlayacaktım. Uçak sarsıntısız bir şekilde piste iniş yaptıktan on dakika sonra inip pasaport kontrolü için içeri girebildim. Bazıları uzun uzun beklememek için akıllılık edip hızlı hareket ediyordu. Bu benim aklımın ucundan bile geçmedi. O kadar şaşkın ve kendimden bihaberdim ki omzumu ağrıtan çantamı çekiştirip sıranın en sonlarına düştüm. Çevrede bakınacak bir şey de yoktu. Utangaç utangaç ayakkabımın uçlarına dikmiştim gözlerimi. Kimsenin bana bakmadığını biliyordum ama ne zaman başımı kaldırsam biriyle göz göze geliyor ve tuhaf hissediyordum. Başımı önüme eğdiğim zaman görünmezdim ve benim asıl istediğim buydu.
Sıra beklediğimden hızlı bitti. Polis memuru bana sorular sorarken hiçbir şey demeden dinledim, öğrenci olduğumu söyledim ve benden kabul mektubuna benzer bir şey istediğini anladım. Omzumdaki çanta çok ağır olduğundan önümdeki yüksek bankoya çantamı koydum ve arkamdaki insanların bakışlarını sırtımda hissederek çantamı karıştırdım. Aslında gerekli belgeleri düzenli bir şekilde önceden çantama koymuştum ama aksilik bu ya istediğim belgeyi bulabilmem her zamankinden uzun sürmüştü. Kulaklarım cayır cayır yanıyordu. Plastik bariyerin arkasındaki genç sarışın kadın hafif gülümseyerek benden belgeyi aldı, pasaportumla inceledi, bilgisayar ekranına baktı. Hayatımda tanımış olabileceğim en sinir bozucu fotoğrafçının çektiği biyometrik fotoğrafım yüzünden şoka girmişti muhtemelen. Fotoğraftaki benle gerçekteki ben birbirine asla benzemiyordu. Ancak polis memuru tereddüt etmedi. Pasaportumu damgalayıp bana belgelerimle birlikte geri verip teşekkür etti. Oradan ayrılıp valizlerimi bulacaktım ki bir sakarlık yapayım dedim. Çantamın kapağını kapatırken plastik bariyere kapağı sertçe çarptım. İki polis memuru şaşkınlıkla bana baktı. Arkada sıra bekleyen üç beş kişi de bakıyordu sanırım...
İngilizce olarak üzgünüm diye bir şey geveledim ve kapıdan geçtim. Kendimi tek tük valizin kaldığı taşıma bantlarının orada buldum. Tozlanmış ve pis muamele görmüş kırmızı büyük boy çantamı banttan aldıktan sonra süre küçük valizimi aradım. Biraz tedirgin olmaya başlamıştım. Bir başka görevli bana şüpheyle bakıyordu. Gidip ondan yardım istemek üzereydim ki çantamı buluverdim ve iki ağır valizi peşimde sürükleyerek ve ne kadar aptal göründüğümü umursamayarak çıkışa doğru ilerledim. Beni tren istasyonuna götürecek olan metroyu bulmam gerekiyordu. Haritada çok zor görünmemişti. Birazdan çıkacağım yere yakındı ama birilerine sorup teyit etmek istiyordum. Sonra vazgeçip kendi bildiğimi okudum ve kalabalıkta dikkat çekmediğim için mutlu olarak birkaç dakika içinde kendimi metronun gişesinde buldum. Ancak ne aşağı inen yürüyen merdivenlerin önünde turnike vardı ne de başka bir yerde. Yanlış yerde olduğumu düşünerek korktum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Başlangıçlar
Teen FictionRahatlık alanından çıkmayı pek sevmeyen ve anksiyete, stres gibi sorunlarla uğraşan Akasya, bir öğrenci değişim programıyla Almanya'ya öğrenci olarak gider. Sıkıcı üniversite yaşamının değişeceğini, partilerden partilere gidip farklı bir insana dönü...