uçarken görecekler bizi

726 97 19
                                    

Playlist---->

Hyunjin, bizim grubun soğuk prensiydi. 

Gruba en son katılan kişi ben olmama rağmen, bize geç alıştığını söylemek benim için çok zor değildi. Güven problemleri vardı. Çok fena güven problemleri vardı ve bu resmen alnında yazıyordu ama yine de ilk tanıştığımızda, Chris'in beni onlarla öğle yemeğini yemem için çağırdığı o ilk gün şoka girmekten alamamıştım kendimi. Dışarıdan göründüğünün aksine kaba ya da soğuk değildi, hatta yanlış tabağı aldığımı, aslında domuz eti yiyemediğimi öğrenince kendisi de sevmemesine rağmen tabaklarımızı değiştirmişti. Ama size güvenmediğini, temkinli olduğunu anlamak her zaman çok kolaydı. Bakışları sürekli etrafta gezinir, herhangi birinin yaptığı herhangi bir hareketi anında yakalardı. Çillerimi kaşıma tikim olduğunu bana o söylemişti mesela. 

Yakışıklılığıyla ön planda olmaktan nefret ediyordu. Bana bunu biraz yakınlaştığımız zamanlarda, laf arasında ona yakışıklı olduğunu düşündüğümü söylediğimde söylemişti. Telefonumda 'Çirkin Prens' diye kayıtlıydı o günden beri. Sarhoştum onu öyle kaydederken ama sonrasında da değiştirmeme izin vermemişti.  

Ayrıca Jisung'la da araları çok uzun bir süre boyunca çok kötüydü. Gerçekten çok, çok kötü. Koridorun ortasında yumruk yumruğa kavga edip disipline gidecek kadar kötü. Nedenini bilmiyordum. Hatta, eğer bana yalan söylemiyorlarsa, Chris dışında kimse bilmiyordu. Ve bilirsiniz, Chris'ten laf almak imkansızdır. Minho'yla birlikte onu sarhoş edip ağzından laf almaya çalıştığımızdan falan değil tabii. Bana ne canım zaten, niye ettilerse ettiler işte.

Ah, bir de; Hyunjin ailesinden nefret ederdi. O ergenliğin getirdiği genel nefretten bahsetmiyorum. Gerçekten nefret ediyordu. Aralarındaki şey her neyse ona rağmen Jisung'la ayrı eve çıkacak, emir almaktan nefret ettiği halde garson olarak işe girecek kadar. Bir keresinde bana güvensizliğinin, gözlerindeki cam kırıklarının, parmak uçlarındaki yanık izlerinin tamamının sebebinin ailesi olduğunu söylemişti. Bunun ne anlama gelmesi gerektiğinden emin değildim ama çok fena etkilenmiştim. 

Çok fena etkilenmiş, diğerlerinin sızdığı o gece tam üç saat boyunca Hyunjin'in omzunda Hyunjin için ağlamıştım. 

Bunların neredeyse tamamı iki sene öncesinde kalmıştı tabii. Değişen tek şey Jisung ve Hyunjin'in arasının düzelmesiydi gerçi, Chris benim sayemde olduğunu söylüyordu ama ben her zamanki onun dediği hiçbir şeyi anlamıyordum. 

"Felix, Hyunjin kantinde seni bekliyormuş."

Hyunjin'in dersten aninden çıkıp boş bıraktığı yan sıraya boş boş bakarken aldığım haber beni yerimden sıçratırken kıza teşekkür edip koşturarak çıktım sınıftan. Ödümü koparmıştı, yemin ederim, ders boyunca panik atak geçirmemek için nefes egzersizi yapıp durmuştum ve iyi bir mazereti yoksa tam sağ yanağına atacağım sert tokat şimdiden hazırda bekliyordu. 

"Felix."

Tek başına oturduğu masadan dikkatimi çekebilmek için seslendiğinde aceleyle gidip yanına oturdum. Oturduğum gibi de gözlerimin dolması bir oldu. Elimi çığlık atmamak için ağzıma kapatırken az önce tokat atmak için hazır olduğunu iddia ettiğim sağ elim yüzüne yakın bir yerde, havada asılı kaldı.

Dağılmış yüzüne.

"Hyun- Bu ne böyle? Kim yaptı sana bunu Hyunjin? Jisung'la-"

"Hayır. Bizimkilerle alakası yok. Bilmiyorlar zaten." Gözlerinden uyarıcı diyebileceğim bir bakış geçti. "Öyle kalmasını tercih ederim."

Düşünmeden kafa salladım. Diğerleri şu an umurumda bile değildi. Yere oturup sabaha kadar zırlamak, sabah olunca da dünyayı ateşe vermek istiyordum. Hyunjin'in yüzü, mahvolmuştu. Abartmıyorum. Sağ gözü morarıp hafif şişmiş, sol kaşı patlamıştı. Burnunun kanamasının yeni yeni durduğunu masada hala ıslak duran kan birikintisinden anlayabiliyordum ve dudağı da patlaktı, hala kanıyordu üstelik. 

ömrü kısa renkli kelebekler •hyunlixWhere stories live. Discover now