üç

442 60 222
                                    

*

eve gelmeden evvel neredeyse tüm servetini yatırdığı tatlı dükkanından en sevdiği şekerlemeleri poşet poşet almış, kasiyerin bile, kimleri doyuracak böyle? diye düşünmesine sebebiyet vermişti. oysaki Satoru, hepsini kendi yiyecekti; şuan tatlı krizine girmişti, hem de hiç olmadığı kadar fazla.

kış güneşi erkenden bir selam verip gözden kaybolduğunda Satoru, lüks müstakil evlerin olduğu kasaba gibi kocaman bir sitede olan tek katlı evinin önüne anca gelmişti. çok yorgun hissediyordu. şakaklarının iki yanından şimşek çakarcasına bir ağrı girmiş, gözleri ve dili karıncalanıyordu. migreninin tutmasına ramak kalmıştı ve uzun boyunun dengesini kontrol edemeyip yalpalıyordu. birkaç denemenin ardından anahtarı deliğe sokabilmiş ve her zaman vanilya kokan karanlık evlerine girmişti. ışıkları açar açmaz gözleri kamaştı, beyaz mobilyaların hakim olduğu ferah ve modern bir evdi. beyaz spotların parlaklığı ile doğduğundan beri hassas olan gözlerini kısarak içeri girdi. sessiz, soğuk ve bomboştu. "şu evi ısıtalım." diyerek harekete geçip amerikan mutfaklarının ada tezgahına poşetleri bıraktı. 

kombiyi açsa dahi ısınmayan koca evin içinde şimdi, koyu yeşil polar battaniye altında salona geçmiş, büyük televizyon ekranı karşsında, gri koltuklarda bugünkü konserin yayımını izliyordu şekerleriyle. ekrandan taşacak gibi duran kalabalığa gülümsedi, ardından kamera Shoko'ya dönünce gülümsemesi solmaya başladı. asıl kamera açısı yarı çıplak, ıslak siyah saçları dağılan, ciddi suratı ve davulları delicesine çalan Suguru'ya döndüğü vakit kalbi at koşturur gibi atmaya başlamış, kaşları gözlerini kapatırcasına çatılmış, daha çiğnemeye yeni başladığı marşmelovu yutuvermişti. hemen kanalı değiştirdi fakat hiçbir programa bakmadan hızla kanalları geçiyor, sanki öfkesini kumandadan çıkartıyordu. en sonunda kumandayı bir kenara fırlattı. yine konser videoları televizyonda dönmeye başlamıştı.

kafasını geriye eğip gözlerini kapattı, içi yanıp tutuşuyordu ve bu öfkeli alevler arasındaki gerçek duygularını henüz göremese de varlığını hissediyordu. alnını ovuşturup ofladı ve battaniyeye daha çok sarıldı, baş ağrısı birkaç ilaç ve tatlılarla dinmişti lakin rahatsız edici bir sızıntı olarak devam ediyordu yaşamına. durmadan makine gibi çalışan zihnini susturamayıp sürekli yeni sekmeler açarak beynini yorduğundan ağrısının devam edeceğini biliyordu. ama elinden bir şey gelmiyordu, sürekli kalabalık bir zihinle dolaştığı için dikkati dağınık biriydi, uyku problemi çekiyordu kendini bildi bileli ve böyle sıkıntılı zamanlarda daha çok canı acıyordu.

ve Satoru yine biliyordu ki şifası ne ilaçlardı ne şekerlerdi: o idi ama bunu kabul etmiyordu.

ev soğuktu çünkü evde sevgi yoktu, salt bir ayrılık vardı.

Satoru dişlerini sıkıp hızla yerinden kalktı, yatak odasına giderken holu kaplayan boydan boya camlardaki yansıması evdeki tek farklı varlıktı.

büyük, daire şeklindeki yatağına attı bedenini. soğuk beyaz yorgana sarıldı sımsıkı. Suguru'nun kokusundan izler vardı sol tarafında. hemen sırtını dönüp bacaklarını kendine çekti. "sadece uyu Satoru, bırak düşünmeyi." tekrar etti nefesi kesilene kadar. fakat hiçbir faydası olmadığını gördükçe daha çok stres oluyordu. sayın beyni ise çoktan sarı kapaklı anı dosyalarını açmış ve sofrayı mezelerle donatmaya başlamıştı bile. Satoru ise zorla masanın baş köşesine otutturulmuştu.

*

grubun vokalisti beyaz saçlı genç olmasına rağmen yardımcı vokalliği güzel bas gitarist yapıyordu. çekici bateristimiz ise oturduğu yerde çok fazla efor sarf ettiği için vokallerde yardımcı olamıyordu fakat grup üyeleri biliyordu ki Suguru'nun görünüşüne nazaran sakinleştirici hoş bir sesi vardı. Satoru'nun yeni şarkılar için uğraştığı gecelerde saatlerce masa başında çalıştıktan sonra onu kaldırıp birlikte uyumaya götürürdü Suguru. yatağa girseler dahi Satoru düşünmeye devam ederdi, Suguru anlardı çünkü Satoru kas katı kesilip hiçbir şeyi duymayıp tepkisizleşirdi. Suguru da sevgilisinin başını göğsüne yatırdığında, Satoru daldığı sudan çıkıp Suguru'nun gülümseyen yüzünü görünce farkına varıyordu benliğinin. ardından Suguru'nun gövdesine iyice sarılıp sokuluyordu, ve Suguru, sevgilisinin beyaz tutamlarını okşarken zarif sesiyle ona şarkı söylüyordu. ta ki mavi gözler uykuya yenik düşüp kapanıncaya kadar..

gökyüzündeki kargalar | sugusatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin