CESARET

45 1 1
                                    

Bu gece gördüğüm bilmem kaçıncı kabustan titreyerek uyandım ve sabah loşluğunda oda arkadaşıma baktım.Mışıl mışıl uyuyordu.Gece yapacağım çılgınca şeyi farkedince üzülecek tek kişi oydu belki de. Ağlar mıydı acaba benim için. Birinin benim için üzülmesi bana o kadar uzak geliyordu ki..

Güneş ışığı odayı aydınlatmaya başlamıştı. Sadece iki yatak ve bir komodinin olduğu odamız ılık ve biraz da rutubetliydi. Duvarların boyaya ihtiyacı olduğunu göz ardı eden yönetim bizim için buna gerek bile duymamıştı. Hiç değilse sonbaharın getirdiği soğuklara karşı şu kaloriferleri biraz daha yakabilirlerdi.

Buraya getirildiğimden beri tanıdığım ses yine boş sayılacak koridorlarda yankılandı. "Kızlar kalkın!" . Berrin Abla avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Her sabah duyup yüzümü buruşturduğum bu sesten kurtulmama az kaldı diye düşündüm ve hala uyumakta olan Gökçe'yi sarsarak uyandırdım. Böyle uyanmaktan nefret etse de bunu yapmadığım takdirde uyanmayacağını biliyordum. Uyku sersemliğiyle bana "günaydın" dedi. Nadiren oluşan gülümsemelerimden birini ona gönderdim ve kahvaltı salonuna indik. Yurt görevlilerinin suratlarıını gördükçe buraya getirildiğim güne lanet ediyordum. Pekala normal bir ailede  büyümüş bir genç kız olabilirdim. Çocuk esirgeme kurumunda büyümek, hayallerimin en ücra köşesinden bile geçmezdi. 

Kahvaltılıklarımızı alıp masaya oturduk. Gökçe yine bayat ekmek olduğu için mızmızlanırken yurt yönetiminden biri "Almira" diye seslendi ve odasına girdi. Yine ne için uyarılacağımı düşünerek odaya girdim. Sema Hanım oturmam için eliyle koltuğu gösterdi ve söze başladı:

"Almira biliyorsun seneye on sekiz yaşına gireceksin ve yönetmeliğimize göre on sekiz yaşından sonra burada kalamazsın. Bir sene önceden bunu bildiriyoum çünkü zor durumda kalmanı istemem."

Sema Hanım'ın gözlerinde zerre kadar üzüntü görsem belki de bu söylediğine inanabilirdim ama ne yazık ki ufacık üzüntü kırıntısı bile yoktu. Bu insanları bu kadar acımasız yapan şey neydi acaba.Sema Hanım sözlerine devam etti:

"Sana diyeceğim şu ki kendine şimdiden iş bulmaya çalış çünkü bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum. Seneye kadar düzgün bir iş bulacağını umut ediyorum. Şimdi çıkabilirsin."

Yüzüne bile bakmadan odadan çıkıp odama yöneldim. Bir yıl sonra ben çantamla şu kapıdan geri dönmemek üzere çıkarken arkamdan acıyarak bakan gözlere katlanamazdım değil mi? Zaten aylardır aradığım işi bulmuş sayılırdım. Bir kafede garsonluk işi ayarlamıştım ama sorun ev bulmaktı. Ben yatağıma oturmuş bunları düşünürken Gökçe içeri girdi. Meraklı gözlerle bana bakıyordu. O sormadan ben cevapladım:

"Dolabımın dağınıklığından şikayetçi önemli bir şey değil."

"Gören de adam öldürdün sanacak o ne biçim surattı öyle " Gökçe, Sema Hanım için yorumunu yaptıktan sonra ben duşa giricem deyip odadan çıktı. Ben de dolabıma yöneldim. Eski bir siyah pantolon üzerine siyah bir kazak ve siyah bir hırka giydim. Neden bu kadar siyah takıntım vardı bilmiyordum ama koyu kumral saçlarımla hoş durduğu kesindi. Tanrının bana bahşettiği tek şey çok hastalanan güzel bir vücuttu sanırım.

Çanta taşımayı sevmediğim için cebime biraz para sıkıştırıp yurdun büyük kapısından çıktım. Günler önce camında bayan eleman arandığını bildiren kağıt gördüğüm kafeye doğru ilerledim. İçeri girdiğimde yüzüme vuran sıcakla birlikte içim titredi. Daha önce görüşmüş olduğum patronum beni görünce gülümsedi.

"Hoşgeldin Almira. Odama geç ben geliyorum."

Orta yaşlı patronumu dinleyip odasına doğru yürüdüm. Ahşap kapıyı açıp içeri girdim.Genellikle kahverenginin hakim olduğu odada siyah deri koltuklar oldukça pahalı duruyordu. Demek kafe bile olsa iş yerinde özel oda isteyecek kadar zevk sahibi insanlar da vardı. Büyük ahşap masanın tam karşısındaki duvara monte edilmiş televizyonda öğle haberleri veriliyordu. Sıkılmaktan iyidir dedim ve dikkatle izlemeye başladım. Tam patronumun beni unuttuğunu düşünmeye başladığım sırada odanın kapısı açıldı. 

KAYIP BEDENLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin