-İyi okumalar.
"Mirali!"
Otomota bağlayan beyni duyduğu ses ile otomotikmen elini ayağını harekete geçirmiş yattığı yerden sıçramasını sağlamıştı.
"Anca götünüzü devirip yatın anasını satayım. Kalk ekmek al!"
Açamadığı gözlerini ovuşturup kaşınan burnunu avucunun içine sürttü. Ağzında iğrenç bir tad vardı. Huysuzca homurdanarak lavaboya girdi, elini yüzünü yıkadı, alnına düşen kıvırcık saçlarını su ile geriye yatırıp terden ıslanan yerleri sildi. Yatağın üzerinde kitap okurken uyuyakalmıştı. Uzunca bir süre nem çektiği için küflenip yeşile boyanan tavanı, boyası silindiği için sararan fayansları izledi.
"Gitmedin mi daha?"
Babasının sert sesini duyunca üstündeki kısa şortu çıkarmadan aşağıya indi.
"Kaç tane alacağım?" "Hâlâ öğrenemedin mi?"
Terliklerini giyip cevap verme gereği duymadan evden çıktı. Çocukların oyun oynarken attığı kahkahalar ve çığlıklar birbirine yakın olan karşılıklı evler sayesinde uzun sokak boyunca yankı yapıyordu. Batmaya başlayan güneşe doğru yürümeye başladığında elini yüzüne koyup gözünü alan güneşten korunmaya çalıştı ama zeminin kare taşlarındaki keskin yansıma gözlerini alıyordu.
Güneşe engel olamadığı gibi çocukların çığlık sesine rağmen kulağına doluşan seslere de engel olamıyordu. Evlerinin önüne tabure koyup oturmuş kadınlar onun giydiği kısa şortu çekiştiyor, kahvenin bahçesinde okey masasında oturan amcalar onun erkekliğini sorguluyordu.
Yüzünü kapattığı elini kulaklarına kapatıp söylenen iğrenç kelimeleri duymak istemiyordu ama kendini bildi bileli dik durmaktan vazgeçmemişti, bir iki küfürle vazgeçemezdi.
İnsanların ters bakışları eşliğinde fırına vardığında içeri girip parayı uzattı. Özellikle eline değmemeye çalışan adam uzatılan kağıt parayı ucundan tutup kasaya koydu. Bu hareketi karşısında her zamanki gibi göz devirip kendisine kısa sürede uzatılan ekmeği aldı ve arkasına bakmadan dışarı çıktı. Her gelişinde vebalıymış gibi sıra bekleyen onca insanı hiçe sayarak ekmeği direkt ona vermelerine alışmıştı. Hem işine yarıyordu bu durum. Girdiği ortamda herkes ona yol açıyordu çünkü o vebalıydı!
Kendi kendine düşündüğü şey ile kıkırdayıp fırının çarprazında bulunan bakkala girdi. Kafasını gazeteden kaldıran Mustafa amca onu görür görmez ayağa kalkmıştı.
"Hoş geldin Ali Paşa."
Yüzünden her daim eksik olmayan gülümsemesi ile onu karşılayan adama doğru eğilip eline uzandı. Başta kabul etmese de teslim olan Mustafa amca elini ona doğru uzatıp öpmesine izin verdi.
"Nasılsın amca?" "İyiyim ben oğlum, asıl sen nasılsın? Kaç gündür görmüyorum seni."
Yüzünü asmamaya çalışarak gülümsemeye devam etti.
"Derslerden zamanım olmuyor." Dedi avucunun içini kaşıyarak.
Erkek kardeşi arkadaşlarıyla halı sahaya gittiği için bugünlük ekmeği o almak zorunda kalmıştı.
"Aferin evladım. Bu yıl sınavı kazan da kurtar kendini bu yerden."
Çocukluğundan beri her Allah'ın günü yemeden yatmadığı çikolatanın paketi gözünün hizasına girdiğinde kafasını yerden kaldırıp masum gözlerle karşısındaki adama baktı. Eskisi gibi her gün yiyemediği için Mustafa amca bakkala her uğrayışında ona bir kutu veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜRRİYETİN SÜT BEYAZ MAVİSİ (BXB)
Teen FictionKimse masum değildi gökyüzünün alaca mavisi altında ve özgür de değildi bu kimseler hürriyetin sütbeyazı koynunda. NOT: Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.