-İyi okumalar.
Annesinin sesi kulağını aşarken uzandığı yatağında hayatını sorguluyor ve cevaplar orada yazıyormuş gibi nemden dolayı yer yer soyulmuş tavanı izliyordu. Neden burada doğduğunu, neden bu ailenin bir bireyi olarak doğduğunu sorgulamıyordu. Doğduğundan beri onlarla buradaydı. Kendini bildi bileli yaşadığı bu evin duvarları neden pul puldu, ortası gibi kireç beyazı rengine sahip olan köşeleri neden yeşil rengine dönmüştü onu da sorgulamıyordu. Sadece sevginin içinde olduğu güzel hislerin neden yanlış kabul edildiğini sorguluyordu.
Bir annenin babanın bebeğine, erkeğin kadına, kadının erkeğe olan aşkının yanında bir dervişin tanrısına olan sevgisi de aşk değil miydi? Aşktı. Peki neden onun sevgisini bedenine damgalayıp yüreğine kem vuruyorlardı ?
"Mirali!"
Annesin odasına girmesiyle tavandaki bakışlarını endişeli gözlere çevirdi.
"Anasının kuzusu neden bana cevap vermiyorsun? "
Oğlunun etliye sütlüye dokunmaz, kendisine cümle ithaf edilmediği sürece konuşmaz biri olduğunu biliyordu ama şimdi ona seslenmiş ve karşılığını alamamıştı. Yavaş adımlarla yatağının yanına yaklaşıp küçük gözleri dışında yaralarla sarılı olan yüzüne baktı.
"Baban evden çıktı. Kahvaltını yap da okula git emi."
Bukleli saçları parmaklarının arasına alıp alnına yapışan telleri ayırdı.
"İstiyorsan birkaç gün gitme birlikte televizyon izleyelim, çiçekleri sulayalım, yemek yapalım. Hem bana kitap da okursun."
Annesinin başından kayan yazmasını düzeltip ellerini avucunun içine aldı.
"Önemli derslerim var gitmem gerek."
Yataktan kalkıp her sabah yaptığı gibi annesinin yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Sonra dolabını açıp okul gömleğini ve altına giydikleri gri kumaş pantolonu çıkardı. Annesin şefkatle gülümsemesine, acıyan yüz kıvrımlarına rağmen gülümseyerek karşılık vermişti. Annesi memnun bir ifade ile odadan çıktıktan sonra üstünü giyip gömleğini okul pantolonunun içine soktu. Yüzünü yıkayıp kabaran buklelerini su ile söndürmeye çalıştı ama olmamıştı.
Bir yıl sınıfta kalmanın götürüsüyle on dokuz yaşında on ikinci sınıfı okuyordu. O iğrenç günden, yöneliminin öğrenildiği günden, beri bu yerden kurtulmanın hayaliyle okula erkenden gidip olabildiğince ders çalışıyordu. Bugün dünki gibi aksatmak istemediği için kabaran buklelerini boşverip mutfağa indi ve masaya oturmadan birkaç parçayı ağzına tıktı. O sırada kendinden küçük olan erkek kardeşi Ertuğrul pijamalarıyla mutfağa girmişti.
"Abi beni beklemeden mi gideceksin?"
Kardeşinin uyku mahmuru haline gülümseyip onu kucağına doğru çekti. Uyurken şekilden şekle girdiği için saçının arkasındaki birkaç tel havalanmıştı. Temiz olan eliyle kendisininkinin tam tersi simsiyah olan düz saçları geriye doğru tarayıp havalanan telleri indirmeye çalıştı.
"Erken hazırlanacaksan beklerim."
Duyar duymaz hazırlanmaya koşan Ertuğrul'un ardından gülümseyip babasının işe gitmeden önce kahvaltı yaparken etrafa saçtığı ekmek kırıntılarını topladı. Tezgahın üzerinde biriken bulaşıkları hızlıca yıkadıktan sonra Ertuğrul okulda yiyebilsin diye ekmek arası zeytin hazırladı.
"Abi ben hazırım."
Tam zamanında hazır olan kardeşinin beşiktaş logosu baskılı olan okul çantasına hazırladığı yiyeceği koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜRRİYETİN SÜT BEYAZ MAVİSİ (BXB)
Fiksi RemajaKimse masum değildi gökyüzünün alaca mavisi altında ve özgür de değildi bu kimseler hürriyetin sütbeyazı koynunda. NOT: Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.