Bertold Berger ertesi gün akılsızca bir iş yaptı. Schramek'in onu hor gördüğü, ona ödlek ve çocuk gözüyle baktığı içine öylesine işlemişti ki, bütün gece uyuyamamış, cesaretsiz olmadığını onlara kanıtlamaya karar vermişti. Bir kavgaya, bir düelloya girişecek, korkak olmadığını ona gösterecekti.
Ama başaramadı. Schramek'le görüşmeleri sırasında yaptıkları konuşmalardan böyle şeylere nasıl başlanması gerektiğini öğrenmişti. Yemeklerini yediği banliyö lokantasının küçük ve basit salonunda karşısında her gün öğrenci birliğine üye birkaç üniversite öğrencisi otururdu. Onlarla dalaşmak zor değildi, çünkü asla başka şeylerden konuşmazlardı, akılları fikirleri onur kırılması dedikleri meseledeydi.
Berger, masalarının önünden geçerken bilinçli olarak sürtünüp sandalyelerden birini devirdi. Özür dilemeden sakince yürümeye devam etti. Kalbi gümbürdüyordu.
Arkasından tehdit dolu sert bir ses yükseldi. "Dikkatli olsanıza!"
"Başkasına kâhyalık taslayın!"
"Küstaha bak!"
Berger bunun üzerine geri döndü, kendi kartını verip kart istedi. Bu sırada elinin titrememesine sevindi. Her şey bir saniye içinde olup bitmişti. Gururla dışarı çıkarken masadan gülüşmeler ve içlerinden birinin eğlenerek, "Bak şu çelimsize!" dediğini duydu. İşte bu gururunu kırdı.
Kendini eve attı. Ateş gibi yanan yanaklarla ve sevinçten kekeleyerek Schramek'in odasına baskın yaptı, yataktan henüz kalkmış olan arkadaşına her şeyi anlattı, tabii duyduğu son sözü ve sandalyeyi kasten devirdiğini kendine sakladı. Schramek elbette onun düello yardımcısı olacaktı.
Schramek'in omzuna vurup çakı gibi bir herif olmasından dolayı onu tebrik edeceğini umuyordu. Ama o kartvizite bakıp düşüncelere daldı, dişlerinin arasından tıslayıp, kızgın bir ifadeyle, "Bula bula bunu mu buldun!" dedi. "Kütük gibi güçlü kuvvetli bir heriftir, en iyi eskrimcilerimizden biridir. Seni parçalar, bitirir."
Berger ürkmedi. Onu yerden toplayacak olmalarını doğal karşılıyordu, çünkü eline kılıç almamıştı henüz. Yüzüne yiyeceği ağır darbe için adeta seviniyordu, o zaman ötekiler ona, "Üniversite öğrencisi misin?" diye sormazlardı artık. Ama onu rahatsız eden Schramek'in tavrıydı, elinde kartvizitle bir aşağı bir yukarı yürüyüp, "Bu iş kolay olmayacak. Küstaha bak demişti, değil mi?" demesiydi.
Schramek sonunda tamamen giyindi ve Berger'e şöyle dedi: "Şimdi hemen bizim birliğe gidip sana başka bir rakip bulacağım. Üzülme, bu meseleyi halledeceğim."
Berger gerçekten hiç üzülmüyordu. İlk kez resmen öğrenci ve erkek muamelesi göreceği ve de bir olaya karışacağı için içinde delice, taşkın denebilecek bir sevinç vardı. Eklemlerinde ansızın bir güç hissetti sanki, kılıcı kaldırıp hızla döndürürken hızla bir yere vurma arzusu duyar gibi oldu. Öğleden sonrayı sert adımlarla bir aşağı bir yukarı yürüyüp düellonun hayalini kurarak geçirdi ve yenileceğinden emin olmaktan hiç canı sıkılmadı. Aksine, korkak olmadığını Schramek'e ve ötekilere tam da böyle gösterebilirdi, kanlar yüzünden ve gözlerinden süzülse bile öylece ayakta durmak istiyordu, onu tutup çekseler bile olduğu yerde durmak istiyordu. O zaman kırmızı bereyi ona kendiliğinden takdim ederlerdi.
Kanı iyice kaynamıştı. Schramek'in akşam yedide döndüğünü görünce heyecanla önüne atladı. Schramek de çok neşeliydi.
"Oldu işte, çocuk. Tamamdır, her şey yoluna girdi."
"Ne zaman karşılaşıyoruz?"
"Ama çocuk, seni onunla karşılaştıracak değildik herhalde! Mesele kapandı tabii ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl
General FictionZweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl'da öğrenim için Viyana'ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bula...