Teo ve Kutay berbat haldelerdi, sonuçta annelerini, belki de bu dünyada en değer verdikleri insanı kaybetmişlerdi. Hatice ve ben de ağlamadan edemiyorduk, ikimizin de kendimizde olduğumuzu demeleri için bin şahit lazımdı. Sevdiğimiz çocukları bu halde görmek bizi çokça yıpratıyordu.
Hastaneye vardığımızda babası ve abisi vardı. Yılmaz amca eşinin ölümüne dayanamamış fenalık geçirmişti ve bu yüzden ona sakinleştirici vermek zorunda kalmışlardı. Abileri de ayakta zor duruyordu, annesinin gözlerinin önünde ölüşünü izlemişti. O sırada aklımda sürekli olarak '' O anda çok canı yanmıştı muhtemelen, kalbi nasıl dayanmıştı bu görüntüye?'' şeklinde düşünceler dönüyordu. Canı çok yanıyordu muhtemelen, sonuçta bir insanın yaşayabileceği en kötü anlardan birini yaşamıştı. Annesi gözlerinin önünde, belki de ellerinde son nefesini vermişti.
Teo ve Kutay annelerini son kez görmek için morga girmek istediler ancak bu haldeyken girmelerini hemşireler onaylamadı. İlk olarak bu durumu kabullenmeleri gerektiğini düşünüyorlardı fakat Teo ve Kutay bu konuda ısrarcılardı ki en sonunda izin aldılar ve beraber morga doğru yol aldık. Hepimizin eli ayağı titriyordu, ne yapacağımız hakkında bir fikrimiz yoktu. Tek yaptığımız karşımızda duran ölü bedene bakarak ağlamak olmuştu. Teo ve Kutay girdikleri gibi ağlamaya başlamışlardı. Hatice ve ben de sadece ağlıyorduk. Elimizden başka hiçbir şey gelmiyordu.
O an aklımda durmak bilmeyen düşünceler tekrar konuşmaya başlamıştı. '' Annesi ölmüştü insanın. Ne de zordu sevdiğin birinin ölü bedenine bakmak, geri gelmeyeceğini bile bile ona '' Lütfen geri gel, gitme'' demek zor olmalıydı. Hayat dediğimiz oyun da buydu işte. İki saniye sonra kimin ellerinde son nefesini vereceğini bilememekti.
Teo ve Kutay uzun süre annelerine bakmışlardı, geri gelmeyecek cansız bedene ve yarım saatin sonunda morgdan çıkmıştık. Perişan haldeydik hepimiz. Eminim içlerinden bunun bir kâbus olmasını dilemişlerdir o an.
Biraz olsun hava almak hepimize iyi geleceği için dışarı çıkmaya karar verdik. Dışarıda bir banka oturmuştuk, hepimiz kaskatı kesilmiştik. Ne konuşuyor ne hareket ediyorduk, sadece duruyorduk ta ki Hatice'nin telefonu çalana kadar.
Arayan Hatice'nin koruyucu annesi Canan ablaydı. Saat geç olduğundan dolayı onu merak etmişlerdi. Hatice'nin artık gitmesi gerekiyordu ancak Kutay'ı bu halde bırakmak hiç istemiyordu. Kutay'ı eve davet etmişti. Açıkçası bu hareketine şaşırmıştım çünkü Kutay'a karşı genelde biraz soğuktu. Kim bilir belki de âşık olduğunu belli etmemeye çalışıyordu. Kutay ilk başta Hatice'nin bu teklifini reddetmişti ancak Hatice'nin ısrarlarına dayanmayıp ki bana kalırsa kıyamamıştı da bu teklifi kabul etmişti. Durum böyle olunca ben de Teo'yu bizim eve davet etmek istedim ve annemi arayıp söyledim. Annem durumu bildiği ve Teo'yu da sevdiği için izin verdi.
Teo'nun bizde kalacağı düşüncesi harikaydı ancak hâl böyle olunca sevinememiştim doğru düzgün. Bir yandan kalbim boğazımda atıyordu, kalp atışlarım hızlanmıştı fakat bu durumda sevinemiyordum dediğim gibi.
Sonuç olarak Teo bizde Kutay Haticelerde kalacaktı. Biz de abilerine haber verip, bir taksiye atlayıp, evlerimize doğru yola çıktık.
Yol boyunca kimsenin çıtı çıkmamıştı. Ben yol boyunca kendi kendime konuşmuştum. Kendimi düşüncelerimin arasına bırakmıştım artık, yaklaşık yarım saat boyunca da çıkamamıştım o düşünceler aleminden.
'' Ölüm haberi vermek almak kadar zor olsa gerekti. İnsanın kalbi bu kadar acıya nasıl dayanırdı ya da dayanabilir miydi? En değer verdiğimiz insanın ölü bedenine dakikalarca bakmak nasıl bir histi? O insanın ellerimizde son nefesini vermesi nasıl bir acıydı? O an insanın canı ne kadar yanardı? Bunu yaşamak insanı hissizleştirir miydi?'' kafamda bu tür şeyler dönüp durdu yol boyunca. Yarım saatin sonunda eve varabilmiştik fakat yürümeye bile mecalimiz yoktu.