"Sen?"
"Ben?"
Taehyung ve yanında ki pembe saçlı çocuk içeri geçtikleri anda Taehyung gördüğü Namjoon ile donup kalmıştı, bense durduğum yerde sırıtıp üçlüde gözlerimi gezdiriyordum.
Bir insan kapıldığı yanlıştan nasıl dönebilirdi? Üvey kardeşine aşık olmamayı nasıl bırakabilirdi? Ki sadece sevmenin dışında ondan nasıl böylesine nefret edebilirdi?
Onu hem seviyor, hem de nefret ediyordum. Canımı yakıyor ve sıkıyordu. Şu anda da olduğu gibi.
Yanında ki çocuğu öylesine koruyup kolluyordu ki bana ettiği hakaretlerin yanında bu tavrı hiçbir şey kalıyordu, beni yıkan şu an gözümün önünde dönen şeylerdi. Oysa kavga edişlerini görsem sevinirim sanmıştım. Mutlu olurum sanmıştım.
"Sen onun arkadaşı mıydın? Ne gördün? Bir de kaçtın öylece hemen Jeongguk'a mı yetiştirdin?"
Taehyung pembe saçlı çocuğu arkasına aldığında sağ eliylede Namjoon'u iki adım arkasında ki koltuğa itti. Daha fazla arkadaşımın ezilmesine izin veremezdim, zaten zevk aldığım falanda yoktu. Taehyung tekrar bir hareket yapacağı sırada aralarına girdim. Bu sefer de Taehyung'u ben itmiştim, bir iki adım sendelemişti. Kaşları çatılmıştı anında.
"Sen karışma Jeongguk, benim derdim onunla."
"Öyle mi?" Yüzümden düşmeyen sırıtış yeniden belirdiğinde aralarından çekilmemiştim. Namjoonda çoktan ayaklanmıştı. İyi mi? diye baktığım sırada 'sorun yok' dercesine başını ve elini salladı.
"Öyle."
"Senin asıl derdin benimle, arkadaşıma dokunma." Gözlerim arkasında ki pembeli çocuğa kaydı ve çok sürmeden Taehyung'a döndü.
Onunsa dudaklarından 'sen odama çık Jimin, koridorun sonunda ki' mırıltısı döküldü. Pembe saçlı çocuğun adı Jimin'di demek..
Jimin koşar gibi çıktığı merdivenlerde kayboldu. Şimdi salonda üçümüz kalmıştık. Taehyung alev saçan gözleriyle Namjoon'a bakmaya devam ederken derince nefes verdim. Ellerim belimde birleşmişti, gözüm seğiriyordu ve bacağım titriyordu.
"Evet Taehyung, seni dinliyoruz. Bana hakaret eden sen değil miydin? Ne oldu da böyle bir şeye kalkıştın?"
Namjoon sessiz sessiz bizi izlerken Taehyung bakışlarını ondan çekip bana dönmüştü. Kolumu tutup beni yanına çektiği sırada 'sen gelsene şöyle bir' diye hırladı. Namjoon elini uzatıp onu durdurduğunda dudaklarını araladı.
"Konuşacaksanız burada konuşun. Konuşulacakların çoğunu biliyorum zaten." Kolumu sıkan ellerin boğumları beyazlaşırken kolumun acısı yüzümü buruşturmama sebep olmuştu, az daha sıkarsa ağlayacak kıvama gelecektim. Ağzımdan acıdığını belli eden bir nida koptuğunda bakışlar bana döndü.
"Acıtıyorsun."
"Sen bana imâ yapabilecek cesareti nereden buluyorsun Jeongguk? Hadi seni geçtim, sana ne oluyor dün ki bok?" Namjoon'un elini kendi bileğinden çektiğinde Namjoon tekrar tutacağı sırada bedenimi kendine çekip iki üç adım atmış ve geri gitmemize sebep olmuştu.
"Arkadaşım o benim, sana nasıl güveneyim lan?"
"Arkadaşın benim kardeşim, seni ne ilgilendirir iki kardeş arasında geçenler?"
Birbirlerine kararan gözlerle bakan ikilinin dikkatini tekrar üzerime çeker gibi konuşmuştum.
"İstersen sen git Namjoon.. Sorun değil cidden yarın çalışırız. Tamam mı?" Taehyung'un bu tavırlarının neye yol açabileceğini kestirebilecek kadar yakın değildim onunla. O yüzden uzatmadan Joon'u buradan yollamam gerekiyordu ama Namjoon sanki bunu istemiyormuş gibi gözümün içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stepbrother | Taekook
Ficção GeralÜvey kardeşine tuhaf duygular besleyen Jeongguk. | Yeni kitap. Jeongguk 17, Taehyung 19 yaşındadır. [Not: Düzyazı ağırlıklı text.]