Gidiyorum. İstemiyorum, ama zorundayım.
Kalbini kırıyorum. Özür dilerim.
Seni Seviyorum.-
Gözlerimi açtım. Tavana bakıyordum. Sessizdi. Sessizliği bozan tek ses vardı odada. Kalp grafisinin sesi. En nefret ettiğim ses. Bir süre sonra annemin sesini duydum.
“Uyanmışsın.” demişti. Yatakta oturur posizyona gelmeye çalıştım. Gelemedim. Annem gelip vardım etti.
Zar zor hatırlıyordum… Geçmişi. Jongin gelip anlatıyordu. Yaptığımız yaramazlıkları. O, ailem ve günlüğüm olmasa hatırlayamazdım... Yaptığım hataları, güzel anıları. Kısaca geçmişi.
Şimdi odada kalp grafiği ve annemin sesi vardı.
“Acıktın mı?” dedi. Hayır anlamında kafamı salladım. Ve cevap verdim.
“Su verebilir misin?” dedim. Su verdi. Aldım ve içtim. Derin bir iç çektim ve tekrar konuştum.
“Kai geldi mi?” Evet anlamında başını salladı.
“Kantinde.” dedi ve ekledi “Birazdan gelir.” dediğinde içeri Kai girdi.
“Selam. Ben geldim.” diye bağırmaya başladı. Annem o sıra da bana dönüp “İşte geldi.” dedi gülümsedi ve odadan çıktı.
“Fark ettik Kim Jongin. Şimdi bağırmayı kes!” dediğimde dediğimi yaptı. Hala gülümsemeye devam ediyordu.
“Kyungsoo’nun doğum günü yaklaşıyor.” dedim iç çeker gibi. Onaylarcasına başını salladı.
“Gelecek misin?”
“Sanmıyorum.”
Bir süre daha konuştuk, saçmaladık. Birden aklıma geldi.
“Y-Yun?” dedim. Bunun bir soru olduğunu anlamıştı.
“O” dedi ve iç çekti. “İyi olmaya çalışıyor.”
“Onu buraya getir. Lütfen.” dedim. Son kelimeyi sanki yalvarırcasına söylemiştim. Onu görmek istiyordum. Benden nefret ediyor olmalıydı. Tamam anlamında kafasını salladı. Gülümsedi ve konuştu.
“Gitmem gerek.” dedi ve ayağa kalktı. Gülümsedi. Elimi salladım.
“Görüşürüz.” diye bağırdım arkasından. Kai çıktıkdan sonra bir hemşire odaya geldi. Bir şeylere baktı. Annemle konuştu. Ve gitti. Anneme dönüp dışarı çıkmak istediğimi söyledim. Annem bir süre bekledi ve gülümsedi. Tamam anlamında başını salladı.
Merdivenlerden inmeme yardım etti bir hemşire. Bahçede her zaman gittiğim ağacın yanına gittim. Orada bir salıncak vardı. Bir süre yalnızca orayı izledim. Yavaşça yaklaştım ve salıncağa oturdum. Hemşire arkamdan geliyordu. “Yun Min?” diye fısıldadım. Çok geçti sanırım, özür dilemek için. Kalbini kırmıştım.
Geçmişi düşündüm. Arkamda bıraktığım kişiyi. Çok az hatırlıyordum. Hepsi gitmek üzereydi. (hatıralardan bahsediyor)
*Flash Back*
Yun Min’i okul terasına çağırmıştım. Aralık gecesiydi. Bu yüzden soğuktu. Onun yanına gitmem ve söylemem gerekenleri söylemeliydim. Ama cesaretimi toplamalıydım. Ona söylersem beni bırakabilirdi. Ya da o bana bağlanmışken ölürsem canı çok yanar bu yüzden bana bağlanmadan onu bırakmalıyım. Böylesi daha iyi olur.
İşte Yun Min. Orada bulunan tek banka oturdu. Niçin bu kadar acıtıyor? Ve korkutuyor? Ona söyleyeceğim tek şey ‘Beni sevme. Benden uzaklaş.’ olacak. Sadece bana şu anda gereken tek şey 60 saniyelik deli cesareti.
YOU ARE READING
Shooting Star ♔ SHINee ✓
Teen Fiction*tüm hakları yastığımın altındaki defterde saklıdır. ©Taenry *kitap tasarımı için @darknesshcr 'ye teşekkürler. ♥