1.8

1.8K 80 112
                                    

Medya: Fikret Kızılok / Gönül

Keyifli okumalar 🥂

***

Ekrem'in Eylül'e olan âni itirafının üzerinden tam bir hafta geçmişti. Bu bir haftada Eylül'le çok kez kritik yapmıştık. Ne kadar inkâr etse dahi onunda Ekrem'den hoşlandığını biliyordum. Yine de onun zamana bırakma kararına saygı duyuyordum.

Ben ise.. Aslında ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Onun hayatımda olması, hatta şu an için yaşadığım her şey hayal gibi geliyordu. İstemeden kendime yeni bir aile mi kurmuştum yoksa hâlâ kafamın içinde yarattığım dünyada mı yaşıyordum bilmiyordum.

Tökezlediğimi hissediyordum. İmkansız gördüğüm aşk'ım, Kenan, benim olabilir miydi sâhi? Kendimi onun yanına yakıştırmakta güçlük çekiyordum. O gece beni elimden tutup kendisiyle birlikte götürdüğünde her şey rüya gibiydi ama sonuçlarının nasıl olacağını kestiremiyordum.

Ailesi, kız kardeşleri ve hatta Ekrem bu konuya ne tepki verirdi bilmiyordum. Eylül'ü saymıyorum çünkü onun her ne olursa olsun yanımda olacağını biliyorum. Ama henüz ona dahi neler olduğunu anlatabilecek kadar güçlü bulmuyorum kendimi.

Kafamdaki düşüncelerle boğuşurken bir yandan da geçen hafta sildiğim kitapları A'dan Z'ye kitaplıklara yerleştirmeye devam ettim. Önüme doğru uzatılan çayı gördüğümde duraksayarak arkamı döndüm. Necdet amcanın gülümseyen yüzüyle karşılaştığımda zorâki bir gülümseme bahşettim ona.

" Bugünlerde pek bir dalgınsın kızım. Sorsam anlatmıyorsun da derdini. Bari iç şu çayı da için ısınsın."

Ona minnettar bir şekilde gülümseyerek elindeki çayı aldım.

" İyiyim ben Necdet amca sen beni takma kafana. Çay için teşekkür ederim."

Hiçbir şey söylemeden bir süre gözlerimin içine şefkatle baktıktan sonra eliyle sırtımı sıvazlayarak ayrıldı yanımdan. Necdet amca iyi bir adamdı. Bu toprakların insanı kişi ayırt etmeksizin bağrına basmaya hazırdı. Buna alışmam uzun sürecek gibi görünüyordu. Kendi ailem dahi bana dost değilken yabancı insanların bana karşılıksız sevgi verebileceğine inanamıyordum.

Elimdeki çayı boş kitaplığa bırakıp işime geri döndüm. İçimden hiçbir şey yemek veya içmek gelmiyordu. Ruhum az sonra kanatlanıp uçabilecek bir kuş kadar içime sığmıyordu sanki. Mide de kelebekler uçması söylemi yaşadığım his için biçilmiş kaftan olabilirdi.

Kitapları yerleştirmeye devam ederken bir yandan da yazarlarına ve isimlerine bakıyordum. Elime Ümit Yaşar Oğuzcan'ın " Acılar Denizi " adlı şiir kitabı geçtiğinde burukça gülümsedim. Onu ve hayatını çok kez araştırmış biri olarak yaşam ve ölüm arasında dokuduğu sık mekiğe oldukça hâkimdim.

Vâr olmanın içinde kendini ıssız bir yaşamın ( ölümün ) kollarına bırakmak isteyen bu adam her zaman ilgimi çekmişti. Dinlenmek için yanıma çektiğim tabureye oturduğumda kitabın kapağını yavaşça açtım. Sayfaları karıştırarak Acılar Denizi şiirini bulduğumda en sevdiğim iki dizede göz gezdirdim.

~
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

İçimdeki depresif ruh hâlini çok iyi tasvir edebilen bir adamdı Oğuzcan.. Onun yazdıklarında kendinizden izler bulmanız olasıydı tabi. Sayfaları karıştırmaya devam ettiğim sırada adımın seslenmesi ile o yöne döndüm. Son bir haftadır görmediğim Ekrem el sallıyordu. Ona gülümseyip yanına adımladım.

VERA | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin