Hastanede nöbete kalacağımı öğrendiğim an haber verdiğim Jungkook'a karşı sinirliydim. Çünkü; Jungkook'a söylediğim an sanki çok güzel bir haber vermişim gibi sevinmişti. Bu, beni hem üzmüş hem de kızdırmıştı. Ayrıca koskoca hastanede iki tane çocuk doktoru olması da bu kızgınlığımı iki katına çıkarıyordu.
Saat akşam 9'u gösterirken kendime ait odamda öylece oturuyordum. Masanın üzerinde titreyen telefonumu eline alarak tuş kilidini açtım. Komşumuz Jimin'den mesaj gelmisti.
Kimden: Jimin
Merhaba Taehyung. Yarın için müsaitseniz eğer akşam yemeğine bekliyorum sizi.
Komşumuzun bu nezaketi üzerine gülümsedim ve iyi ki o apartmana taşındığımız için şükrettim. Jimin, hayatımda görüp görebileceğim en iyi komşu ve en güzel kalpli insandı. Onunla birer yakın arkadaş olma isteğini bastıramadım ve daha sık görüşme kararı aldım. Jimin'e mesaj atacakken ilk önce Jungkook'a sormam ve onun da fikrini almam gerektiği aklıma gelince ona sinirli olduğumu kendime hatırlatarak sadece mesaj atmak istedim.
Kime: Sevgilim
Yarın akşam yemeği için Jimin bizi davet ediyor. Yarın benim nöbetim yok bildiğim kadarıyla eğer senin de bir işin yoksa davetini kabul edeceğim
Yazdıktan sonra düşünmeden gönderdim. Evet, fazla resmi yazmıştım ama bu umursayacağım son noktaydı. Birkaç dakika sonra mesaj gelmesi yerine telefonum çalmaya başladı. Ekranda Jungkook'un aradığı yazınca biraz çalmasını bekledim. Hatta, kapanmaya yakın açtım da diyebiliriz.
"Efendim?" Dediğimde Jungkook'un birkaç saniye sesi gelmedi. Çünkü; ben normal zamanlarda 'sevgilim' diye açardım telefonu. Şu an hiç de normal bir zaman değildi. Bugünden beri aşırı yorulmuştum üstüne üstlük nöbete kalmıştım. Bu da yetmezmiş gibi kocam nöbete kaldığım için neredeyse kahkaha atacaktı.
Sevgilim diye açar mıydım ben o telefonu?
"Ben, Jimin'in akşam yemeği teklifini kabul edebilirsin demek için aramıştım ama senin sesin bana şu an hiç iyi gelmedi. Bir şey mi oldu bebeğim?" Diyen Jungkook'a karşı istemsizce gözlerimi devirdim.
"Evet, oldu Jungkook."
"Söyle bebeğim noldu?"
Bazı durumlarda hatasını biliyor fakat benden duymak ve emin olmak istiyordu. Şimdi ise tahminimce gerçekten ne yaptığını bilmiyor gibiydi. Yine de bu kızgınlığımı azaltmadı. Masanın üzerinde duran elimin parmaklarını ritimli bir şekilde yavaşça masaya vurmaya başlarken sakin sakin konuştum.
"Bugün mesaim var bildiğin üzere," diye girdim konuya. Parmaklarımın vuruş şiddeti artmıştı. Beni onaylar bir ses çıkardı.
"Ve bunun seni mutlu ettiğini düşündürecek bir davranış sergiledin bana Jungkook." Dedikten sonra bir anda parmaklarım vurmayı kesti. Tekerlekli koltuğumu masadan kuvvet alarak geriye itip ayaklarımı yere sürüyerek etrafımda döndüm.
"Bunu düşündürecek ne yaptım ki hayatım?" Dedi hayal kırıklığı ile. Kırık olması muhtemelen kendisi ile alakalıydı hayal ise onun beni asla üzmemesi.
"Yani aslında çok fazla dert edinecek ya da aman tanrım boşanma sebebi denilecek bir durum değil sadece üzüldüm bu duruma." Diye kendimi açıklama gereği hissettim nedensizce. Jungkook'un beni onaylayan sesini işittiğimde etrafımda dönmeyi kesmiştim.
"Biliyorum biliyorum ama bu tür yanlış anlaşılmalar seni üzdüğü kadar beni de üzüyor. O yüzden tek taraflı düşünme olur mu?" Deyip benimle anlayışlı bir şekilde konuştuktan sonra tekrar konuya girdi.