İyi okumalar! ^_^"Işte sonra beni göstererek o benim kahramanım dedi, Jungkook. Çok mutlu oldum." Diyerek bugünkü küçük arkadaşımın olayını anlatmayı bitirdim. Elimdeki kadehten bir yudum alarak saatlerdir izlemeye doyamadığım balkonu tekrar inceledim. Bizim oturacağımız yerin karşısına denk gelen balkon duvarını rengarenk ışıklar ile doldurmuş ve ışıkların altına denk gelecek şekilde poloraid fotoğraflarımızı mandallayıp tutturmuştu. Yere büyük iki minder atmış ortaya da yerden milim kadar yüksek bir tahta üzerine şarap ile iki kadeh bırakmıştı.
Minderlerin hemen yanında ise birkaç hediye paketi vardı ama bunları merdivenleri çıkarken söylemişti zaten. Seviyorum diye ben gelmeden bir tütsü yapmış onun kalan artıklarını ise bir köşeye bırakmıştı. Etraf onun misk kokusu ile doluydu. Yine de Jungkook'un kokusunu değişmezdim.
Öyle beğenmiştim ki atmosferi, böyle ince düşünceli olduğu için bir kez daha aşık olmuştum ona.
"Sen sadece o küçük arkadaşının değil benim de kahramanımsın," Dedi Jungkook, ben önümdeki duvarda bulunan resimlerimize takılı kalmışken. "Hem bir kanatsız melek, hem de pelerinsiz kahramansın." Diye devam etti konuşmasına. Gözlerimi ona çevirdiğimde elindeki kadehi düştü düşecek tuttuğunu fark ettim ve elinden kadehi alarak benim kadehim ile birlikte küçük tahta üzerine koydum.
Yanına giderek bacaklarının arasına girdim ve sırtımı ona yaslayarak ellerimi beline sarmasına izin verdim. Öyle güzel bir duyguydu ki bu, istemsiz gözlerim dolsa ne diyeceğimi bilemezdim. "Asıl sen benim kahramanımsın Jungkook," diye başladım sözüme.
Belimi hafifçe uyarmak için dürterek yanağımı öptü fakak devam etmek için ona söz hakkı tanımadım. "Neden biliyor musun?" Dedim yutkunmam zorlaşırken. Bu yüzden sırtımı iyice göğsüne yaslayarak yüzümü boynuna sakladım. Mırıldanarak devam ettim.
"Çünkü; ben yetimhaneden çıktıktan sonra lisede sağlık alanında eğitim gördüğüm ve bunun için sizin kliniğe başvurduğumda ilk görüşte zor halde olduğumu hemen anlayıp beni işe kabul ettirmek için taklalar atmasaydın şu an ben belki daha farklı bir yerde olurdum." Dedim, burnumu boynuna sürterken. Jungkook, ellerini karnıma büsbütün sarıp beni kendine hapsettiğinde mahkumluğun böyle güzel hissettirebileceği aklıma gelmezdi.
"İnan ki, bak inan ki...o an sana acımadım-"
"Yok aşkım acıdın demedim zaten, sadece zorluk içerisindeydim." Diye kestim sözünü. Benim yerime o devam etti.
"Hayır o sebeple de seni çalıştırmak için uğraşmadım, birtanem." Dediğinde boynundan başımı çekerek ondan birkaç santim uzaklaştım. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken soru sorar gibi başımı iki yana salladım. "Ne o zaman?" Diye de ekledim.
Uzaklaşan yüzüme yaklaşarak burnuma bir öpücük kondurdu. "Sana o an çok fena vurulmuştum ve belki senin gözünün önünde durursam daha sonradan aramızda bir şey olur diye düşünmüştüm." Dediğinde gülerek karnına vurdum.
"Aptal, o zaman sen o klinikte bile çalışmıyordun ki nasıl gözümün önünde bulunacaktın?" Dediğimde Jungkook, tek kaşını kaldırıp muzipçe gülümsediğinde kahkaha attım. Bu çocuk, hem seksi hem komik hem de romantik olmayı nasıl başarıyordu anlamıyordum.
"O klinik bize ait ya birtanem. E seni de oraya aldırdığımda her gün sözde babamları görmeye geleceğim diye plan yaptım içimden." Dediğinde gülüşüm dinmiş ama gülümsemem şaşkınlıkla birleşmişti.
"Şu bebek yüzlü sır küpüne bak ya ne planlar döndürüyor iki dakikada kafasından." Deyip avcumu yanağına yasladım ve baş parmağım ile yanağını sevmeye başladım. Kedi gibi yanağını elime yaslayarak derin nefes aldığında kıkırdadım.