prologue

30 6 0
                                    

"Jongin.. Öpsene yine beni. Sarsan yaralarımı, dudakların gezinse incindiğim her yerimde." sesim çok aciz çıkıyordu karşısında. Ellerim giydiği gömleğinin iki yakasını kavramış, yere çökmüş halde duruyorduk.

"Neden böyle oldu, Jongin?"

"Neden.. Neden gittin benden? Sana açtığım yaralarımı neden öpmeden gittin?" boğazımdan bir hıçkırık koptu.

"Biliyordun, sevdam. O yaraları sadece sana gösterdiğimi, bir tek senin dokunuşlarının beni iyileştirdiğini biliyordun." kahveye çalan irisleri şeffaf yaşlarla sulanmış, sadece gözlerime bakıyordu. Gözlerimde görüyordu neler çektiğimi. Kelimelerimdeki o kavruluşu hissediyordu kavrulduğum gibi, biliyordum. Dudaklarından tek bir kelam duymaya muhtaçtım, o ise sessizlik yemini etmiş gibiydi. Sadece susmakla da yetindi.

En son pes etmiş bir halde ellerimi yakasından çektim. Yine savunmasız bir halde ona sığındım, hiç çekinmeden yattım dizlerine. İnsan, evim dediği insana sığınmaz mıydı? Sığınırdı ya işte, ben de öyle yaptım. Kemiksi parmakları siyah tutamlarımın arasına karıştı, kendi halinde oynamaya başladı. Gözlerimi kapattım büyük bir buhran içinde. Kalbimin acısını geçiremiyordum. Yangını sanki hiç dinmiyordu.

Biz böyle dururken ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Tüm bedenim mayışmış bir haldeydi, yorgunluktan uykuya daldı dalacaktım. Sonra onun sesini duydum sanki, fısıldıyor gibiydi ama bu bile kalbimin ritmini coşturuyordu. Duyduğum şeyden memnun olmadım o an, belli de edemedim. Kendimi sadece ona bıraktım, evime.

"Zorundaydım, Atlantis'im."



Yeni bir şeyler deneyelim dedim bakalım, umarım güzel gider. Okudukça yorumlarınızı beklerim.



KusurluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin