Bir nisan ayı.

1.1K 84 74
                                    

Bir nisan ayının çocuk günüydü. On dokuz yaşıma girmeme birkaç gün vardı, zümrüt rengi kadife kanepemde oturuyordum. Öğle saatleriydi fakat öyle hissettirmiyordu. Gözyaşlarıyla dolu bulutlar maviyi örtülüyor, şehre gölge düşürüyordu. Süregelen fırtınaların devamının geleceğinin tellallığını yaptıklarını söyleyip durdum içimde.

Fırtına geliyor. Fırtına geliyor. Yıldırımlar, şimşekler, gök gürültüleri, yağmur, rüzgâr; uçan çatılar, kırılan ağaç dalları, taşan ırmaklar, ışıksızlık, iletişimsizlik, üşümek, hastalık...

İki gündür akıl almaz fırtınalar kopuyordu. Delirecekmişim gibi hissetmekten alamıyordum kendimi. Odaların ortasında, cenin pozisyonunda fırtınaların dinmesini bekliyordum, dinmiyordu bir türlü. Anılarımın kilidini kırmaya çalışıyordu sanki göğün durmak bilmeyen lakırtıları. Kulağıma desibelini düşürme gereği duymadan, durmadan bağırıyordu. Hatırla, diyordu. Unutmayı seçme.

Hatırlıyordum ben de. Annemin nasıl da doğduğum günden beri rast geldiğim her fırtınada korkudan ona sığındığımı anlattığı günleri hatırlıyordum. Ne vakit fırtına olsa, adımı söyleyip korkma, buradayım deyişini sanki zihnime kazıyordum. Bir anlığına hâlâ koltuğumda, beni bekliyor sanıyor; gözlerim boşlukla buluştuğu vakit yutkunuşlarımı aksatıyordum. Korkum katlanıyordu, yalnızlığım içimdeki boşluğu korkuyla besliyordu, koca bir solucan deliğine dönüşüyordum ve üstelik açıldığım yeni bir galaksi de yoktu. Bilinmeyen, bilinmediği için korkulan bir teori biçimini alıyordum. Bilmeyen ve bilmediğinden korkan bendim. Kendini bilmezin tekiydim, o günlerde.

Gök ilk çığlığını kulaklara duyulur kıldığı vakit irkilerek sıyrıldım fikirlerimden. Ayaklandım, pencerelerin sıkılığını kontrol ettim. Yıldırım olasılığından korkarak hızla önünü terk ettim, salonun ortasında durdum. Olası bir elektrik kesintisi için önlem almaya giriştim bir defa daha, usulca. Battaniyelerimin ulaşılır bir yerde bulunduğundan emin oldum, konserve gıdalarımı ve son kullanma tarihlerini gözlemledim, kibrit ve mum sayımı yaptım, radyolu ışıldağımın yerini kontrol ettim. İhtiyacım olacak her şeyin yerinde bulunduğundan emin olsam dahi zihnimdeki çarklar dönmeyi bırakmadı. Korku dinmedi, her ufak sesle büyüdü. Göğsümdeki kuşun sesinden hiçbir şey duyamaz oldum. Salonun orta yerine çöküverdim.

Yağmur başladı. Camlara vurdukça sesi kulağımda yankılandı, yağış şiddetlendikçe korkum büyüdü, göğüs kafesim ağrımaya başladı. Derin nefesler almaya, kendimi telkin etmeye çabaladım fakat bir türlü beceremedim. Rüzgârın uğultusu camları sarsmaya başlayıp, yağmur suyunun sokaklardan döküldüğünün işareti sesler kulağımı doldurmaya başladığında doğruldum. Zihnimde yüzlerce senaryo vardı fakat hiçbiri bir sonraki eylemimi içermiyordu. Yapacaklarım, benim için öylesine absürttü ki zihnimden geçmiyordu, imgelenmiyordu.

O gün için, her şey iyi olur ve zihnim beni yormaz umuduyla hazırladığım çantamı ve mutfak tezgahına zayıf bir umutla bıraktığım kavanozu aldım, anahtarımı yüklendim, ayakkabımı giydim ve koşarak, düşüncesizce merdivenleri atladım. Ayağımın kayması ve kavanozun kırılması durumlarında oluşabilecek yaralanmaları düşünmemeye yemin etmişçesine hızlandım. Kapı numaraları yirmi numaradan başlayan apartmanın yirmi üç numaralı kapısının önünde durduğumda, âdeta beynimdeki çarklardan çıkan dumanın kokusunu duyuyordum. Akıl almaz bir arızayla, akıl almaz bir eylemi, akıl almaz bir biçimde gerçekleştiriyordum. Düşünmeden, aniden, neredeyse korkusuzca. Öyle ki eylemimin yegâne sebebi daha güçlü bir korku değilmişçesine.

Göğün feryadı kapıları titrettiği an zile bastım. Gözlerim, besinsiz duran korkunç ellerime düştü. Güz vakti dalına kuru bir iplikle bağlı yaprak misali titriyordu.

konuşulmayanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin