Lee Jihoon burnunun ucundan kayan gözlüğünü ittirerek koca şirketten içeri girdi. Elindeki buruşmuş bi tomar sayfaya baktı. Sandığından daha kırışıklardı.Gelmeden önce temize çekmiş olmalıydı. Bunun için gelmemişti buraya. Okuyabildikleri sürece işlerine yarardı ve onun temize çekecek vakti yoktu. Aklı buna izin veremiyordu.
Aklı. Herkesin tuhaf bulduğu o derin çukur... O kadar derin bir çukurdu ki oradan gelen hiçbir söze hiçbir şarkıya kendisinin olduğuna inanamamışlardı.
Bu yüzden olmayan birinin menajeri gibi şirketlere satıyordu bestelerini. Woozi laklabıyla satılan şarkıların birçoğunu defalarca her yerde karşısına çıkar olmuştu ancak Jihoon hiçbir yere bağlı kalıp makine gibi sürekli bir şeyler vermesi gerekmek zorunda kalmak istemiyordu.
Sadece kaleminin ucuna gelenlerin birilerine ulaşmasını istiyordu.
Kimsenin onu yazdıkları için sorguya çeksin veya baskı yapsın istemiyordu. Bu yüzden özgür ruhlu gizli bir bestecinin tek iletişim bağı gibi takılıyordu.
Şimdi geldiği bu şirkete yeni bestelerinden birini gösterecekti. Birkaç gün önce yeni şeylere ihtiyaçları olduklarını iletmişlerdi ve o da birkaçını toplayıp gelmişti.
Şirket binasından içeri girdiği an beyaz buruşmuş tişörtü ve onu saklamak için giydiği kot ceketiyle içeride bir yabancı olduğunu belli ediyordu. Ancak bunu kıyafeti değil yüzünün buralarda görülmeye alışık olmadığı bir yüz olmasından kaynaklanıyordu.
Görevli olduğunu düşündüğü ilk kişinin yanına gidip görüşmesi olduğunu dile getirdi ancak herkesin şu an bir sahne çekiminde olduğu için üst katta salonda olduğunu öğrendi.
Kendisinin de oraya giderse yardım edebileceklerini belirtmişti. Jihoon kalabalık ortama girmeyi istemiyordu çünkü çekim ortamlarının ne kadar kalabalık olduğuna şahit olmuştu. İnsanlar bir o yana bir bu yana sürekli koşturuyordu ve genellikle kimse onu fark etmiyordu. Daha önce de yaşamıştı.
Canı bu duruma sıkılsa da dedikleri çekim alanı için olan yere çıktı. Koca kalabalık bi sahnenin etrafında toplanmış güçlü flaş ışıkları patlıyordu. İnceden bi uğultu vardı.
Kalabalığa biraz daha yaklaştığında ise onu gördü. Sahnenin ortasında tüm ihtişamıyla parlayan kim olduğunu bilmediği o kişiyi. Gözlüklerine yansıyan ışığın flaştan mı yoksa ondan mı geldiğine bi an karar veremedi.
O uçsuz bucaksız aklına büyük bir darbe almış gibi hissediyordu. Donakalmıştı. Gözlüğü çıkarıp eline aldı. Hayatında hiç böyle birini görmemişti ve onu anlatmaya yüzlerce şarkı yazmaya yeten aklından çıkan kelimeler bile yetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mini Ficler Serisi | Soonhoon
FanfictionBurası tamamen Soonhoon için oluşturulmuş farklı kısa hikayeler evrenidir. Hayat mottomuz en ufak şeyden bile bir Soonhoon hikayesi çıkabileceğine olan inancımızdır.