96
Buz gibi gazoz, otuz iki dişe keman ça ldırıyor" diyerek bağı ran
ince sesl i, kısa boylu, cılız delikanlıdan gazoz alırdık. Artık Türkan
Şoray mı, Filiz Akın mı, Fatma Girik mi, hangisi oynuyorsa he-
yecanla, hayranl ıkla sayrederdik onları. Ayhan Işık, Orhan Gün-
şiray, Göksel Arsoy ya da Ediz Hun'a aşık olur, yavaş sesle kıkır-
dayıp dururduk. M utlaka biri zengin, biri de fakir olurdu. Hulusi
Kentmen kötü baba olarak onları ayırır ama fi lm in sonunda o kö-
tü adam bile yola gel ir, oyuncularla birlikte biz seyirciler de sevi-
nir, mutluluktan ağlayarak çıkardık sinemadan.
Vakit oldukça geç olduğu için, sinemadan çıkar çıkmaz yol
boyu bir an önce sıcacık yatakları mıza kıvrılıp yatmanın hayali-
ni kurardık.
Eve gelir gelmez, babam el lerini çırpar, " Ma rş marş, herkes
yatağa" der, h ızla soyunur, geceliklerimizi, pijamalarımızı giyer,
bali ı ve yumurtalı sütleri m izi içer, birbirimize, "Al lah rahatl ık ver-
sin " diyerek yatardık.
Bizim evde sabah hep birlikte ka lkılır, sofraya hep birlikte
oturulur, babam işe giderken yine hep birlikte ona, "Al lah işini
rast getirsin" der, geceleri yine hep birlikte aynı saatte yatar ve
yatarken mutlaka herkes birbirine, "Al lah rahatl ık versin" derdi.
Şimdi düşünüyorum da, biz bir takımmışız. Birbirini çok se-
ven, kendi içinde kura l ları olan, çok özel bir takım ...
3
Bugün Nalan'ın sevgilisi Hayri gelecek. Umarım on u, kırma-
dan ve kızmadan dinleyebi lirim.
Kapı tak tak diye bir iki kez vurulduktan son ra H ayri giriyor
içeri . Bu sefer kırmızı mont yerine gri, oldukça şık bir takım elbi-
se var üzerinde. Kırm ızı kravat bağlamayı da ihmal etmemiş. Ya-
kışıklı bir adam. Yine elimi kuwetl ice sıkıp elindeki ıvır zıvırı seh-
panın üzerine adeta atarcasına koyuyor ve yüzüme bakmamaya
özen göstererek karşımdaki koltuğa oturuyor. Ondan hoşlanma-
dığımı anlamış.
Psikiyatrist olmak her zaman kolay olmuyor. Özellikle olum-
suz duyguları gizleyebilmek bazen zor gel iyor insana. Kadı n ları
bu kadar aşağılamasa onunla belki daha kolay anlaşırız.
"Hoş geldiniz Hayri Bey!"
"Hoş bulduk. Beni görmek istemişsiniz. Nalan söyledi. As-
lında ben de sizinle uzun uzun konuşmak istiyordum. O gün
biraz aceleye geldi ve ben çok ötkeliydim."
"Evet, öyleydiniz."
Yine bana doğru yaklaşıyor, kolunu hafifçe masama dayaya-
ra k konuşuyor. Bütün hareketleri çok geniş bu adamın. Gören
de onu dünyanın sah ibi sanır. Omuzları hep yukarıda."Siz o gün bana kızdınız, kadın olarak belki de hakiısınız
ama biraz da beni anlayın. Evdeki hanımı çocuklarımın ana-
sıdır diye boşayamıyorum. Nalan benim sadece sevgilim. İn-
san sevgilisinden ayrılamaz mı? Gerçi Nalan çok saf, temiz
bir kadındır. Ne söylesen inanır. Önceleri bir insanın bu ka-
dar saf olabileceğine ben de inanamadım. İyi bir ailenin, üni-
versite mezunu kızı o. Üstelik Koroğlu'nun geliniydi. Adam-
lar onu kraliçe gibi yaşatıyorlardı. Aslında Nalan gerçekten
de kraliçe gibi bir kadındır. Onu tanıyan bütün erkeklerin
gözü ondadır ama onun dünyadan haberi yok. Bir gün olsun
kafasını kaldırıp da kimseye bakmaz. Ben yıllardır o şirket-
te çalışıyordum. Her birinin ne mal olduğunu iyi bilirim. As-
lında Sedat Bey de efendi adamdı. Herkes sever onu ama de-
mek ki Nalan'ı açmamış."
"Siz eşini de tanıyorsunuz yani."
''Tanımaz mıyım? Dedim ya, yıllarca orada çalıştım diye."
"O zaman Nalan Hanım'la beraber olmaya korkmadınız
mı?"
"Korkmaz mıyım ama aşk işte, gönül ferman diniemiyor.
Bu iş ortaya çıkınca zaten hemen ayrıldım işten. O ara can
derdine düşmüşüm. İş miş urourumda değil. Derken hemen
yeni bir iş buldum. Ne de olsa Koroğlu'nun şirketinin işlerini
yapmışım yıllarca."
"Demek Nalan Hanım'la beraber olabilmek için siz de bir
şeyleri göze aldınız. Can derdine düştüm derken ne demek
istediniz? Gerçekten ölüm var mıydı işin ucunda."
"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz doktor hanım? Koroğ-
lu'nun gelinini almışım ellerinden. Adamı öldürmekle de kal-
maz, ölünü bile bulamazlar ."
"Bunları da biliyorsunuz yani."
"Biliyorum tabii! Aşk dediğin ölümü göze almadan olmaz.
Sevdiğin için gerekirse öleceksin. Erkekliğin kitabında böyle
yazar. Siz tabü bilmezsiniz bunları."Bun ları söylerken b a n a y a n y a n bakarak alaycı bir gülümse-
me yayıl ıyor yüzüne. Ufaktan şimdi de o ben imle dalgasını ge-
çiyor. i kide bir de bana, " Siz bunları anlamazsın ız" demesi beni
çok kızdırıyor. Neden anlamayacakmışım!?
Acaba bu adamı gerçekten yargı lamadan, suçlamadan, ona
kızmadan dinleyebilecek, onu aniayabilecek miyim?
Bir anda annem gel iyor aklıma. Ben büyüdü kçe, omzuma
yüklediği sorumluluklar a rtt ı kça ve ben bunların a ltından kal k-
mayı başa rd ıkça demek ki bana olan güveni artmış. Belki de
içinden, biraz daha zorlarsam her dediğimi yapar demiş. I ş-
te bunlardan sonra annem benden bir şeyler isteyip de " Ben
ona yapamam" dersem, gözleri ni açar ve "Yapamam ne de-
mek? Yapacaksın tabii. .. " derdi. Evet, yapacağım, yapma l ıyım
zaten.
Onca yıldır her tür insanı din ledim. Fakiri de geldi zengini
de, okumuşu da geldi okurnamışı da ... H epsini anladım da sı-
ra bu adama gelince neden zorlanıyorum, tutuluyorum? Aslında
cevabı da bil iyorum. O, hemcinslerimi çok üzmüş. Karısı bir yan-
da, Na lan bir yanda . Şimdi bir de Laz kızı çıktı ...
Bu sefer de Kenan Bey gel iyor aklıma. Kral Kaybederse ki-
tabımın kah ramanı Kenan Baran. O da böyle yapmamış m ıydı?
Ona kızsam da onu anlamıştım. Öyleyse fark ne?
Sonunda sanırım cevabı buldum. Kenan Bey bana gelmeden
önce kadınlarla çok haşır neşir olmuştu ama bana geldiğinde o
kadınları değil, kadınlar onu terk etmiş ve kra l işte o zaman kay-
betmişti. Yani kaybeden kadın değil, erkekti . Şimdi ise kadınlar
kaybediyor ve ben buna tahammül edemiyorum.
Yine annemin sesi geliyor kulaklarıma: "Tahammül edemem
ne demek, edeceksin ."
Evet, edeceğim tabii. Hayri'yi dinleyecek, anlayacak, onunla
empati kuracak ve yardım etmeye ça l ışacağım.
Suçlamak, yargı lamak, kızmak yok.
Böyle deyince hemen bir gülümseme yayıl ıyor yüzüme. Hay1 00
ri ona güldüğümü sanıyor ama ben kendime gülüyorum. Ses to-
num bile hemen değişiyor.
"Haklısınız Hayri Bey. İnsan kırk yıllık psikiyatrist de ol-
sa her şeyi bilemiyor. Ya da bilmek işine gelmiyor. Keşke er-
kekliğin kitabında böyle yazmasa. Her neyse, demek Nalan
Hanım'a kör kütük aşık olduğunuz o günlerde ona kavuşabil-
mek için gerçekten ölümü göze aldınız. Burayı bana biraz da-
ha açar mısınız? Nasıl hissediyordunuz o zamanlar?"
"Ne hissedeceğim, 'Nalan'la el ele verir gerekirse dağlara
çıkarız. Ölümse ölüm, zulümse zulüm. Ben hepsine vanm' di-
yordum. Öyle dönmüştü gözüm. Aslında aynı tehlike Nalan
için de vardı. Beni öldürür de, onu sağ korlar mıydı?"
"Nalan Hanım da biliyor muydu bunları?''
"Bilmez mi? Koroğlu'nu o benden iyi tanıyor. Sedat Bey
değil a�a Koroğlu'dan her şey beklenir. Rengi belli değildir
onun. Bu yüzden piyasa çok korkar ondan. Bir bakarsın dün-
yanın en iyi, en merhametli adamı, bir de bakarsın azılı düş-
man olmuş. Tozunu alınca üstünden, altından ne renk çıkar
bilemezsin. Hem her türlü adam var elinde. Bizim sonumuz
onun iki dudağının arasındaydı. Onlar bizi öldürürdü öldür-
mesine de, artık millete kepaze olmaktan mı korktular, yok-
sa Muzo mu araya girdi, bilmiyorum."
"O kadar yani?''
"O kadar tabii! Ben yıllarca Koroğlu'nun ekmeğini ye-
mişim. Bilmez miyim kiminle dans ettiğimi ama belki de
Nalan'a kıyamadılar. Artık günahı boyunlarına ama Nalan
öyle saf ki, Koroğlu beni sever, böyle şeyler yapmaz diyordu,
ben de kızı korkutmamak için üzerine gitmedim ama aylarca
içim pır pır etti durdu. Gerçeği bilse bir de onunla uğraşaca-
ğım. Ama var ya, iyi kurtardık. O zamanlar bu işin içinde bir
şeyler döndü ama hala anlamış değilim. Belki de adam Na-
lan para pul isterneyince üzerimize fazla gelmedi yoksa Koroğlu affetmez böyle şeyleri. .. Çok şükür o defterler çoktan
kapandı. Yapsalar zamanında yaparlardı."
"Demek ilk zamanlar siz hep bu korku içinde yaşadınız.
Nalan Hanım bana bunlardan hiç söz etmedi."
"Saf işte! Ona kalsa bu dünyada kötü yok. Herkesi kendi
gibi sanıyor."
Saf diyor. "Asıl saflığı sana aşık olurken yapmış" diyorum
içimden . Hay Al lah, hani ben kızmayacaktım!
"Beni bu kadından bir an önce kurtarın diyen Hayri ile
bugün bana eski günleri anlatan Hayri birbirine hiç benze-
miyor. Demek sizin aşkınız öyle böyle değildi."
"Değildi tabii! Zamanında siz de birilerine böyle aşık ol-
saydınız, beni daha iyi anlardınız."
Yine benimle uğraşıyor.
Düşünüyorum da, sadece ben değil, çevremdeki h içbir arka-
daşım yaşamadı bunları. Sadece çok eskilerden, Gül diye bir ka-
dın gel iyor aklıma. Benim annem yaşındaydı. Ben de çocuktum
o zamanlar. Tayyar der, başka bir şey demezdi. "Ah Tayyar, ah"
derdi, " bizi ayıranlar cennet yüzü görmesin."
Çok gençken, tam da Tayyar'la evlenecekleri sırada bir şey-
ler olmuş, bunlar ayrılmışlar. Tayyar' ı bilmem ama Gül Teyze ev-
lense de, çoluk çocuğa ka rı şsa da onu hiç unutmamıştı . Sonra
bir gün Tayyar'ın ölüm haberi geldi. Annem, " Eyvah" dedi, "Gül
şimdi perişan eder kendini. Aradan epey bir zaman geçti kten
sonra Gül Teyze geldi bize. Hiç de annemin sandığı gibi peri-
şan fi lan değildi. Sanki rahatlamıştı kadın. "Öteki dünyada o be-
ni bekl iyor. Artık ölümden de korkmuyorum" deyivermişti.
Ölüm onu neden böyle rahatlattı diye sonradan çok sordum
kendime. Sonunda büyük aşkı artık başka kadınların koynunda
değil, toprağın koynundaydı. insanı anlamak ne kadar zor!