2

1.9K 194 192
                                    

Minho dilini damağına vurarak son bir saattir stüdyoda durmadan yankılanan 'cık' sesini bir kere daha çıkardığında utanç mı bezginlik mi karar veremediğim bir hisle sert bir nefes verdim. 

"Hala gergin misin?"

"Biraz, evet. İnsanların önünde dans etmeye alışık değilim."

Bu konuşmayı bugün üçüncü kez yapıyorduk. Her seferinde de açık açık bir kulüp seçmek zorunda olduğum için, mecburiyetten buraya geldiğimi ve üstüme bu kadar düşmesine gerek olmadığını söylememe rağmen beni baştan başlatıyordu. 

Geçtiğimiz üç seferde olduğu gibi "Olsun, alıştırırız." demesini bekledim ama sessizlikten başka bir cevap alamamıştım. Kendi yansımamı süzen gözlerim yavaşça onunkine kaydığında gülerek biriyle mesajlaştığını gördüm, aptal gibi 'gülüşerek konuştuğuna göre kesin sevgilisi' demek istemiyordum ama muhtemelen öyleydi. Hyunjin'le birbirlerini ne kadar fazla sevdiklerini tanışmamızın ilk günü olmasına rağmen görebiliyordum ve bu...Güzeldi sanırım.

"Hyunjin buraya geliyor. Yüzme antrenmanları yeni bitmiş ve hazır fırsat bulmuşken seni görmek istiyor."

Dansımda pek de görülecek bir şey yoktu, Minho neden sevgilisinin yanına gidip dalga geçerek can çekişmelerimi anlatıp beni de rahat bırakamıyordu tanrı aşkına? 

Kapı neredeyse duymanın imkansız olduğu bir naziklikle açıldıktan sonra Hyunjin gülümseyerek içeri girdi. Bir yandan hala ıslak olan saçlarını toplamakla meşgul olduğu için kapıyı ayağıyla kapatmıştı. 

"Merhaba Felix. Kafan daha iyi mi?"

Cevap vermeme fırsat bırakmadan burnumun dibine kadar girip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Oh tanrım, hayır-

"Sabah şapkan olduğu için fazla gözüme batmamıştı. Çillerin çok güzel gerçekten." 

"Ne?"

"Yıldız gibi görünüyorlar." hafif dağılan saçlarımı eliyle toparladıktan sonra gözümün yanındaki çillere bakmak için biraz daha yaklaştı. "Sevimli."

Ve çekildi. 

Tanrıya şükürler olsun.

*

"Seni evine bırakalım mı?" Minho birkaç saat önce şarja taktığı telefonunu alırken bir saniyeliğine bana dönüp sorduğunda kafamı iki yana salladım. "Biraz yürümek istiyorum, işim de var zaten. Teşekkürler yine de."

Kurduğum en uzun Korece cümleydi bu, eve gidince kendimi üç saat alkışlayacaktım.

Hyunjin salona girer girmez aynanın önüne fırlattığı çantayı tek omzuna takıp bir süre yüzümü süzdü. Kibarlıktan değil gerçekten yürümek istediğim için reddediyordum ve iknâ olmuş gibi kendi kendine kafa salladığına göre bence o da anlamıştı. Minho gibi 'Kelimeler, Felix.' takıntısı olmaması harikaydı çünkü gerçekten istediğim kelimenin onların dilindeki karşılığını bulmak yaklaşık iki dakikamı alıyordu. İkisine de teşekkür edip iyi akşamlar diledikten sonra salondan çıkıp kulaklıklarımı taktım. İki saatten uzun süredir aynı şarkıda dans etmekten beynim akmıştı ama Coldplay için her zaman yer vardı. Zaten annemle de konuşmam gerekiyordu ve ben bir saat o telefonu kulağıma tutmaktan nefret ediyordum.

"Felix!"

İlk duyduğumda hayal sandığım ses yükselerek yaklaşırken durup arkama döndüm. Hyunjin de aynı anda yanıma ulaşmıştı. Gülümseyip "Yarın sabah seni alabilir miyiz?" diye sorduğunda onu görünce gerilen dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

Bully •hyunminlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin