1700'lü yılların sonlarında düşman iki krallık vardır; Pasquarelli Krallığı ve Sevilla Krallığı. Bu iki krallığın prens ve prensesleri arasında yaşananlara tanık olmak istiyorsanız buyurunuz efenim
Saçlarımı okşayan narin ellerle gözlerimi yeni bir güne açtım, bu ellerin sahibini tahmin etmek zor değildi... Bu arada kendimden bahsetmedim ben Sevilla Krallığının prensesi ve gelecekteki kraliçesi Karol, Karol Sevilla. Gelecekteki kraliçesi benim çünkü ikizim İtzitery özellikle kendisinin kraliçe olmak istemediğini ve benim olmamı istediğini söyledi, kendisi prenses olmaktan nefret ediyor zaten. Her neyse yeni ve sorumluluk dolu bir güne uyanmamı sağlayan kişi annemdi. Bu şatonun en temiz kalpli insanı olabilir o. Ama annem beni ne zaman sevgiyle uyandırsa babamın bana bir kötülüğü dokunur... Umarım bu sefer öyle olmaz, umarım... Ben bu tarz düşüncelerle boğuşurken annem bana seslendi.
Carolina (C): Kızım, günaydın. Karol (K): Günaydın anne. C: Uykunu iyi alabildin mi? K: Evet de neden sordun ki? C: Şey baban seninle daha doğrusu sizinle bir şey konuşmak istiyormuş da. K: Sen ne konuşacağını biliyor musun? C: Hayır, hayır bilmiyorum. Bana sadece "Kızlarla bir şey konuşacağım onları kaldırabilir misin?" diye sordu, ben başka bir şey bilmiyorum. K: Tamam anne kalkıyorum, bu arada İtzitery uyandı mı? C: Evet kızım, onun uyanması uzun sürdüğü için önce onu kaldırmaya gitmiştim.
Annem cümlesinden sonra hafif kıkırdadı ve sonra alnıma bir öpücük kondurup yatağımdan kalktı ve odamdan yavaş adımlarla çıktı. Bende arkasından bakmayı bırakıp ayağa kalktım ve üstümü değiştirdim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bir prenses olduğunuz zaman tüm gün bunlara katlanmanız gerekiyor maalesef. Üstümü değiştirdikten sonra saçıma bir topuz yaptım ve topuzum biter bitmez İtzitery kapımı bile çalmadan odama adeta daldı. Üstüne de bir tişört ile şort giymişti
K: Ablacım biliyorsun biz pren- İtzitery (İ): Evet evet biliyorum, biz prensesiz ve o yüzden davranışlarımıza, giyimimize dikkat etmeliyiz falan filan. Bunları çok konuştuk abla. K: Ama çok konuşmamıza rağmen hala dikkat etmiyorsun. Bak bir odaya girerken önce kapıyı nazikçe çalarsın ve içeriden onay gelirse geldiğinde kapıyı hafifçe aralayıp gülümseyerek nazikçe içeriye girip giremeyeceğini sorarsın. Ve hiç bir şart ve koşulda bu şekilde giyinmemelisin. İ: Peki nefes alabilir miyim? Ona izin var mı? Abla bunların bir kulağımdan girip diğerinden çıkacağını bilmene rağmen neden her seferinde tekrar tekrar anlatıyorsun? K: Belki ablana acırsın da dikkat edersin diye. İ: Abla nasıl oturup kalktığımızdan nefes alış şeklimize, giyimimizden yediklerimize yani kısacası her şeyimize bizden başka insanların karar vermesinden sıkıldım artık! K: Ama- İ: Biz bunları yapmak zorunda değiliz, bak sana söylediklerimde ciddiydim gel kaçalım. Şato ormanın içinde zaten ve geçen gün at ile gezintiye çıktığımda görmüştüm buraya yakınlarda küçük bir kasaba var gel kılık değiştirip orada istediğimiz gibi yaşayalım, bu bizim hayatımız. Başkalarının değil kendi isteklerimizle yaşayalım. K: Bak İtzitery- İ: Abla biliyorum karşı- K: Sadece şuraya otur ve beni dinle. İ: Peki.
Dedi İtzitery ve ona elimle işaret ettiğim, yatağımın yanındaki koltuklardan birine oturdu. Bende hemen yanındaki koltuğa yerleşip konuşmaya devam ettim
K: İnan bende bunları istiyorum, ben böyle çok mu mutluyum zannediyorsun? Değilim İtzitery, değilim! Ama biz böyle yaşamak zorundayız. Buna mecburuz. İ: Hayır değiliz! K: Öyleyiz. İ: Neden ki? Neden? K: İtz, eğer biz burdan gidersek olacakları düşünür müsün bir? Annem harap olacak. Sırf onun için bile olsa burada kalmak ve onların istediği hayatı yaşamak zorundayız! Başka seçeneğimiz yok! İ: Peki ya annem de gitmemizi isteseydi? K: Öyle bir şey olursa onu da o zaman düşünürüz İtz zaten bir ton işimiz var hadi sende odana geç üstünü değiştir ve büyük salona geç babam bir şey söyleyecekmiş büyük ihtimalle her zamanki gibi orada toplanırız. İ: Tamam abla.
İtzitery ayağa kalkıp yavaşça odadan ayrıldı. Bu arada İtz'in bana abla demesinin nedeni beni ikizinden çok ablası gibi görmesi. Her neyse bende aynada son kez kendime baktım; yeşil orman gibi gözlerime, açık kahverengi ipek gibi yumuşak saçlarıma, kiraz rengini almış dudaklarıma, küçük burnuma... Kendimi uzun uzun incelemeyi bırakıp odamdan çıktım ve etrafın temizliği ile ilgilenen yardımcılara "Günaydın" diyerek bir kaç dakikanın sonunda büyük salona geldim. Yaşadığımız şato gerçekten kocamandı. Şatonun her katında en az; iki mutfak, iki yemek odası ki yemek odalarının birinde bizim aile diğerinde çalışanlar yemek yer ve yemek odalarında boydan boya uzun masalar vardır ve mutfaklarla bitişiktirler, herkesin kendine ait odası ve o odadan açılan bir giyinme odası falan vardır bide şatoda her katta ikişer salon var ve orta katta büyük salon dediğimiz tek bir salon var. Genelde ailecek bir şeyler konuşmamız gerekmediği sürece oraya pek uğramayız. Her neyse büyük salonun kapısını yavaşça tıkladım ve babamın "Gelebilirsin" komutuyla yavaşça kapıyı açıp içeriye geçtim, büyük salondaki koltuklara oturmuşlardı bende çift kişilik koltuklardan birine dik bir şekilde oturdum babam da konuşmaya başladı.
David (D): Konuşmaya başlamadan önce İtzitery Sevilla, lütfen dik bir şekilde oturur musun? Ve saçını tam düzgün bağlayamamışsın lütfen bundan sonra daha dikkatli ol. İ: Baba senin, ablamın ve annemin olduğu bir yere geldim ki burada sizden daha saygın kimse yok. Bırak istediğim gibi durayım. D: Şu an konu önemli olduğu için yaptığın saygısızlığı görmezden geleceğim ama bunu sonra konuşacağız. İ: Peki. D: Direkt konuya giriyorum evleniyorsunuz. K&İ: Ne? D: Duydunuz. K: Baba saçmalama lütfen ikimiz de daha 17 yaşındayız, evlenmek için küçüğüz hemde fazlasıyla. D: Yani? İ: Yani biz istemediğimiz sürece bizi kimseyle evlendiremezsin. YETER ARTIK BABA! ZATEN OTURUŞUMUZA, KALKIŞIMIZA, DURUŞUMUZA, GİYDİKLERİMİZE HATTA VE HATTA NEFES ALIP VERİŞİMİZE BİLE KARIŞTIN AMA SAYGIMI KORUDUM FAKAT ASLA AMA ASLA BENİ DE ABLAMI DA EVLENDİRMENE İZİN VERMİYORUM! D: BU NE SAYGISIZLIK! İTZİTERY SEVİLLA, DERHAL ODANA SENİNLE BU KONUYU AYRI KONUŞACAĞIZ! K: Baba ama o hak- D: Eğer bana karşı onu savunursan seni prenseslikten de bu diyardan da def ederim! C: David! Onlara bunu yapamazsın! D: Seni ilgilendirmez Carolina. C: Ben onların annesiyim! Tabii ki de ilgilendirir! Onları asla evlendiremezsin buna bende izin vermiyorum! D: Yarın sabah Pasquarelli Krallığından evleneceğiniz kişiler ve ailesi buraya gelecek ve siz de evleneceksiniz o kadar! K: Bir de düşman krallığın prensleriyle mi? Baba, sen aklını kaçırmışsın. D: YETER! SİZ ÇOK SAYGISIZLAŞTINIZ İYİCE! BU KONU BURADA KAPANDI YARIN EVLENİYORSUNUZ O KARAR!
Hemen İtzitery'yi kolundan tutup benim odama doğru yürümeye başladım. Odaya girer girmez kapıyı çarptım ve İtzitery ile karşılıklı koltuklara oturduk. İkimiz de her an patlayabilirdik.
K: İtzitery. İ: Efendim? K: Sanırım artık dediğin şeyi yapmanın vakti geldi... İ: Ne yani? Sonunda buradan kaçacak mıyız? K: Evet, evet kaçacağız.
-----------------------
› Merhabalar efenim 💓
› Öncelikle şu an burada olup hikayemi okuyan ve bana destek olan herkese çok ama çok teşekkür ederim 💗
› Bu kitabı seveceğinizi umuyorum 💕
› Yepyeni bir hikaye ve wattpadde daha önce okuduğunuz hiç bir kitapla aynı konuya sahip olmadığını söylemek isterim çünkü gerçekten şu ana kadar yazılmış bütün Ruggarol ve Lutteo kitaplarını okudum ve bu konuya sahip tek bir kitap bile yok 💞
› Şu hali ile bazı kitaplara benzetebilirsiniz ama gelecek bölümleri okudukça öyle olmadığını anlayacaksınız 💖
› Her neyse yine çok konuştum ben her zaman yaptığım gibi bölümün 1094 kelime olduğunu ve sizi çok ama çok sevdiğimi söylüyor ve kaçıyorum 💝