Turkuaz 1. Bölüm

9 1 1
                                    

İnsanlardan nefret ediyorum,  herkesten ve her şeyden.  Mutluluğa olan inancımı 21 yaşındayken kaybettim ben. Annem kanserin 4. Evresindeyken babam hayalindeki kadına aşık olmuştu ve annemi daha çok perişan etmişti.  İşin kötü yanı, ortada aşık olunacak bir kadın yoktu. Evet, tahmin ettiyseniz; babam şizofrendi.  Annem daha fazla dayanamayarak beni gözü yaşlı bir şekilde arkasında bıraktı ve beni babama emanet edeceğine, babamı bana emanet etti. Hala ona aşık olması da ayrı bir ironiydi. Bu yüzden kimseyi sevmek, aşık olmak bana göre degil. Bi ara attığım tweetler sayesinde fenomen olmuştum ve şu blogger olma olaylarına takılmıştım. Babam ne kadar hayalindeki kadınla takılmaya devam etsede bana vakit ayırabiliyordu. Ne kadar çabalasamda şizofreni tedavisi yoktu ve ben artık çabalamaktan yorulmuştum. Dedemden kalan miras babamın akıl sağlığı dolayısıyla bana kalmıştı. Ve evet annemden önce çok değer verdiğim dedemide kaybetmiştim. Hayat bana adelet tarafını göstermiyordu o zamanlar. Şimdiyse, hem şirketi yönetip, hemde fotoğrafçıydım. Kendi evim vardı ve yalnızlıktan hoşlanıyordum. Garip ve lanet bir şekilde yalnız olmak bana huzur veriyordu.

Alarmdan çalan huzur verici Adele'in sesini duyarak uyanmak hoşuma gidiyordu. Yeni bir gün, boğucu, sıkıcı, yeni bir gün.

Birini hayatıma alırsam bir gün, ki bu bana imkansız gibi geliyordu. Onu uykum kadar sevebilirmiyim diye düşündüm. Eğer birini uyumak kadar seversem, onu asla bırakmamak adına kendime yeminler ettim.

Kalkmak zorunda olduğum yataktan sallana sallana kalktım. Banyoya girip duş aldım, dişlerimi fırçaladım,  saçlarımın arasından ellerimi geçirdim ve onları serbest bıraktım. İçime hardal sarısı tişört giydim, altıma kot, yırtık pantolon. Her zaman renkli giyinirdim, erkek olmama rağmen fazla renkliydim. Üstüme yeşil mevsimlik kabanımı aldım ve yeşil converslerimi giydim. Cebime cüzdanımı koydum, anahtarlarımı aldım. Hazırdım, uyandıktan 32 dakika 55 saniye sonra hazırdım işte. 

Ve tabikide kahvaltı etmeden evden çıktım. Garaja girince hangi arabamı alsam diye düşündüm ve siyah Cadillac olana binmek için garajın içindeki kilitli kasadan anahtarını alıp arabaya adımladım. Eski model bi arabaydı ama en çok bunu seviyordum.

Şirkete girdiğimde herkesi başımla selamladım. Asla huysuz, sinirli patronlardan olamazdım ve olmayacaktım. Asansörle 15. kattaki odama çıktım.  Bazen gülümsemekten tutulacağımı düşünüyorum. Odama geçip, sekretere odama gelmesini söyledim.  "Buyrun Can bey" 

"Arzu, yarınki randevuları iptal et. Fotoğraf çekimleri için şehir dışına çıkacağım. Önemli olan bir görüşmem var mıydı? " altına giydiği kalem etekle bütün hatlarını belli eden ince beyaz bir gömlek vardı üstünde. Üstten iki düğmesini açmıştı ve sürekli eğilerek gözlerimin önüne sunuyordu kendini. Kırmızı eteği bile dizelerinin 2 karış üstündeyken bu kadar dekolte vermesinin saçma olduğunu ona söylemek istedim. Ama lanet hormonların susup bakmaya devam etmemi söylüyorlardı.

"Hayır Can bey, yarın bir kaç görüşmeniz var ama önemli değil.  Hemen iptal edebilirim." Yapmacıktı, doğal değildi.  Çıkması için elimle git işareti yaptım yoksa masaya yatırıp işini halledecektim. Bu onunda hoşuna giderdi ama hiçbir zaman kızların duygularıyla oynamadım, sürekli kız değiştirmezdim ve hiç aşık olmadım. Önümdeki dosyaları okuyup gerekli olanlara imza attım. Kapı tıklatıldı, "Gel."

"Efendim, teyzeniz geldi. Bekleme odasına aldım, telefonunuzu aradım ama açmadınız."

"Ah, duymadım.  Dalmışım dosyalara, teyzeme beklediğimi söyle. " kırmızı dudaklarını önce büzdü sonra gülümsedi. Salak mıydı acaba? Amacı neydi. Bu şekilde ondan etkilenmiyordum sadece hormonlarım onu istiyordu. Gerçi onun istediğide kesinlikle buydu. Benimle takılmak değil,  sevişmek.

Teyzemin odaya girmesiyle düşüncelerim bölündü.  "Kuzuuum, birtanem.  Nasılsın? "

"Teyze lütfen yanaklarımı rahat bırak. Benimde bir karizmam var." Derken bile gülüyordum. Belkide akrabalarımdan tek sevdiğim insan teyzemdi. 40 yaşlarında, şişman ve aşırı tatlı bir kadındı. Kahkahası odayı doldururken masanın arkasındaki koltuklardan birine oturdu.

"Can, oğlum.  25 yaşına geldin hala şirkete gelirken takım elbise giymiyorsun sen. Ne zaman büyüyeceksin kuzum.  İnsanlar seni böyle sarı, yeşil giyinirken patron olarak görmesini nasıl istiyorsun canım oğlum benim."

Haklıydı ama ben rahat olmayı seviyordum ve insanların ne düşündüğü umrumda değildi.  Zaten buraya dedemin emanetine sahip çıkmak için geliyordum. "Canım teyzem benim, sen takma kafana bunları. İçinde rahat olduğum kıyafetleri giyiyorum ben." Bir kaç saat sohbetten sonra gitmek zorunda olduğunu ve tekrar geleceğini söyleyerek çıktı.  Anneme hiç benzemiyordu, annem zayıfken o şişmandı. Annem uzunken o kısa.  Annem soğukken o fazla samimi. Zaten annem, teyzem olsaydı onunla bu kadar görüşmezdim. Saçma bir cümle oldu değil mi?  Boşverin.

Akşama kadar gelen dosyaları inceledim ve çıkmak için can atar hale gelmişken Arzu odama geldi. Lanet olsun bu kızı işten çıkarmalıyım.

"Efendim, ben çıkabilir miyim? Geç oldu."

Olur deyip gönderdim.  Bu kadar iş banada yeter dedim ve telefonumla anahtarlarımı alıp çıkmak için hareketlenirken, fotoğraf makinemi de almak istedim. Gidip dağı taşı çekmek kafamı dağıtırdı.

Nikon d90 olanı aldım ve çıktım. Küçük çekimler yapmayı planlıyordum çünkü.

-

Arabayı ormanın girişine park ettim. Büyük ağaçların bir kaç resmini çektim. İleride küçük bir göl vardı oraya doğru ilerledim. Göle ağaçlar yansıyordu ve üzerinde uçuşan kelebekler göz kamaştırıcıydı. Güzel kareler yakalamıştım, mutlu bir şekilde eve dönmek bana huzur veriyordu.
-

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 13, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Turkuaz*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin