GÖNÜLLÜ :24.02.2016
JAMES YOUNG ;DARK STAR
Aybars...
Korkusuz...
Sallana sallana yürüdüğüm sokak kulaklığımdan çıkan cızırtılı seslerle dolmuştu. Dışarıdan duyanların anlamsız bakışlarla seyrettiği o cızırtılar ruhuma ulaşan kapının anahtarıydı. Kulaklarımda dolanan o cızırtılı ezgi korkularımın gölgesine sığınmış bedenimi eşeliyordu.
Bedenim yavaşça sığındığı yerden çıkarken evin kapısına varmıştım. Gözlerimle etrafı taradım. Ben ve karşı binanın balkonundaki akça gardenyalar dışında kimse yoktu. Ayak sesim, kalbimin gümbürtüsüyle yarışıyor, sokakta bıraktığı tok seslerle varlığımı belli ediyordu. Hala kararsızdım. Verdiğim kararın arkasında duramayacak kadar korkaktım. Adına yakışmayan, ürkek bir oğlandım.
Geri dönmek için hareketlendiğim sırada sokağın köşesinden bir kız çocuğu belirdi. Yıpranmış gocuğuna sımsıkı sarılmış, ürkekliği adımlarına kadar yansımış, temkinli yürüyüşüyle bana doğru geliyordu. Gözlerini kaldırdığında beni beklemediği belliydi. Yapık yapık olmuş saçlarının arasından kömür karası gözleri belirdi. Başlarda ürkek gibi görünse de gittikçe bulutlanan gözleriyle beni baştan aşağıya süzdü. Gözlerinden saçılan is kokusu ona o kadar yakışmıştı ki, melankolik yüz ifadesine baktığımda düşündüklerini anlayabilmem imkansızdı.
Uzun uzun beni süzdükten sonra yanımdan geçip ardımdaki kapıyı açtı.Benim geçip gitmekten korktuğum kapıyı gözlerini bile kırpmadan açabilmişti. Küçük bir kız çocuğuna yenik düşmüştüm. Kapıyı kapatmadan içeri girdi. Benim de onunla birlikte gitmemi beklediği aşikardı. Çaresizce onunla birlikte içeriye girdim.
Kavlamış duvarlarda, eskiden çıplak olmadığını belli edercesine delinmiş bir çok çivi izi vardı. Eskiden belki de mutlu bir ailenin süslediği duvarlar, şimdilerde yalnızlığın ardında kaybolmuştu. Geçmişin izlerini her ne kadar üzerinde taşısa da geçmiş çoktan geçip gitmişti. Ardında bıraktığı birkaç çivi izi onu geri getirmeye yetmezdi.
Dar koridorun ardından geniş bir salona geçmiştik. Kızın ayakkabılarının bıraktığı pıtı pıtı sesler benim botlarımdan çıkan tok seslerle harmanlanmış, salondaki adamın boş bakışlarına karışmıştı. Siyah bir koltuğun üzerinde oturan adam boş boş suratıma bakıyordu. Önündeki masanın üzerinde birkaç kağıt duruyordu. Yazılar birbirine dolanmış gibi karmakarışıktı.
Adamdan dağılan dikkatim kağıtlara toplanmıştı. Yazılar her geçen saniye birbirine daha da dolanıyor, sanki saklambaç oynuyorlarmış gibi birbirleri ardında kayboluyorlardı. Ebe olan harfler diğerlerini sobelemek için oradan oraya koşuşturuyor, garip sesler çıkartıyorlardı. Çatılmış kaşlarım ağrımaya, harfleri zaptedemeyen gözlerim yorulmaya başlamıştı.İstemsizce kapanan gözlerim tekrar açılmak için direniyordu. Kağıdın üzerindeki harfler teker teker kağıdın üzerinden atlamaya başladılar. Gözlerim, kağıdın üzerinden çekmeye çalıştıkça daha da yanıyordu. Yavaş yavaş kapanan gözlerimin ardından gördüğüm son şey, oturan adamın sert çehresini bürüyen o melankonik ifadeydi.
Gözlerimi açtığımda sokağın başında, balkondaki gardenyalarla bakışıyordum. Hala içeriye girip girmemekle kararsız kalan beynim derin düşünceler içerisindeydi. Az önceki yaşadıklarımı anımsamaya başlamıştım. Ben hep burada mıydım? İçeriye ne zaman girmiştim? O adam kimdi?
Rüya mı görmüştüm? Yoksa beynim girdiği duygu şokundan dolayı bana oyun mu oynuyordu?Sokağın başında bir adam belirdi. Rüyamdaki adam. Ya da gerçekteki bilemiyorum. Adam sakin adımlarla bana doğru ilerliyordu. Bu sefer tereddüt etmeden eve girdim. Kapı beklediğimin aksine kilitli değildi. Sanki birisi en başından eve girmemi bekliyormuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜLLÜ
General FictionBen... Bilmiyorum... Hatırlamıyorum... Hatırlayamıyorum... O günün varlığını anımsayabiliyorum. Sanki üzerine bulutlar çökmüş gibi, sisli, karanlık, belirsiz... Biraz daha eşelesem, belki ulaşabilirim. Neyin içindeyim? Kimin tarafın...