1

245 6 0
                                    

Önümdeki boy aynasından gelinliğimin arkasındaki ipleri adeta insan boğarcasına sıkarak bağlayan anneme göz attım. İpleri her sıkışında daha da düşen suratımı görmemezlikten gelircesine birkez daha sıktı ipleri tüm kuvvetiyle. Bir an önce bitsin şu nikah faslı diye geçirdim içimden yalvarırcasına. Derin bir nefes alıp aynanın yanında duran teyzeme göz gezdirdim. Odada nedenini bilmediğim bir gerginlik vardı ve bu gerginliği iliklerime kadar hissedebiliyordum. Düşen omuzlarımı dikleştirdim ve elimi gelinliğimin bel kısmından aşağıya doğru kabarık tüllerin üstüne indirdim. Annem birkez daha canımın acısını umursamazcasına sıktı ipleri, gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Birkaç dakika sonra annemin saatlerdir uğraştığı iplerin fazlasıyla gevşediğini hissetmemle gözlerimi araladım.

"Eylül. Enes'i sevmediğini, tüm arkadaşların evlendiği için evlendiğini biliyorum. Dışarıda bir sürü insan bir saat sonra kıyılacak nikahınız için bekliyor ve sen sevmediğin bir adamla 1,5 sene boyunca sadece hava olsun diye evlenmek için çabaladın."

Annemin sanki küfür edercesine söylediği kelimeleri algılamaya çalışırken teyzem çoktan annemin bıraktığı iplerin başına geçmişti bile. "Söylediklerinin gerçek olmadığını sende biliyorsun anne." Dedim sesimin titremesine engel olmaya çalışarak. Pişman olacağımı ve Enes'i sevmediğimi biliyordu aynı zamanda evlenmekten korktuğumu da. "Peki sen az önce dediklerine inanıyor musun Eylül?" gözleri kıvılcım saçıyordu etrafa. Teyzem ise istifini bozmadan ipleri bağlamış, koltuğa geri oturmuştu ama gözlerinden onunda herşeyi bildiğini anlamak zor değildi. Sevmiyordum evet ama evlendikten sonra seveceğimi düşünüyordum. Bu kadar zor olamazdı sonuçta. NİKAH MASASINDAN KALKIP GİDECEK DEĞİLDİM YA, böyle bir aptallık yapacak kadar küçük değilim.

Annemin hışımla odadan çıkmasıyla teyzem ayaklandı ve yanıma geldi. Onca söylenenden sonra düşmüş olan omuzlarımı tutup "Sana güveniyorum Eylül" dedi ve tebessümde bulunup odadan çıktı. Birkaç dakika sonra daha fazla dayanamayacağımı anlayıp küçük bir kız çocuğu gibi eteklerimin ucundan tutup merdivenlerden arka bahçeye doğru ilerledim. Gördüğüm kadarıyla havuz başı misafirlerimizle dolmuştu, zaman gittikçe azalıyordu. Kalbim ve aklım kendi içimde üçüncü dünya savaşını çoktan başlatmıştı bile. Bu büyük savaş daha yeni başlamışken müstakbel kocamın "Eylül!" diye seslenişiyle üçüncü dünya savaşına kısa süreliğine iki tarafında askerlerini kendi cephesine çekmesiyle ara verilmişti. İkinci "Eylül" haykırışıyla hışımla önüme bile bakmadan içeriye doğu koşuyordum ki etten duvara çarpmam, ardından belimi sıkıca bir elin kavramasıyla bir oldu.

"Az daha gelini kazaya kurban götürüyordum." Dedi dalga geçercesine bir ses.

Duyduklarımla gözlerimi yavaşça araladım, karşımda duran silüet henüz belirmemişti. "İyi misin?" sorusu üzerine gözlerim daha da aralandı ve silüet netleşti. "Ee-evvet" dedim üzerimdeki korku ve şaşkınlığı yok etmeye çalışırken. Tahminimce anlamsız bir biçimde yüzünü inceliyordum, incelenmeyecek gibi bir yüzde değildi açıkçası. Yeni çıkmaya başlayan sakalları yüz hatlarını en ince ayrıntısına kadar belli ediyordu. Çok fazla beni vardı, fakat her biri onu muhteşem kılıyordu. Bembeyaz dişlerini göstererek gülmesiyle tahminlerimin doğru çıktığını anlayıp kendimi toparlamaya çalıştım. Büyülenmiş sayılmazdım ama kelimeler tek tek yok olmuştu. Yutkundum, yetmedi bir kez daha tekrarladım telaşla yutkunmamı. Gülümsedi, kolunu dikleştirdi ve ayaklarımın üzerine basmamı sağladı. Ayaklarımın üzerine basmayı başardığım anda boyunun uzun olduğunu da fark ettim. Giydiği gömleğin içine kaslarını sığdıramazmış gibi hali vardı.

"Ben Enes'in arkadaşıyım, baktım bizim hayta evleniyor kaçırmayayım dedim ama gelinin bu kadar güzel olacağını bilseydim şuanda keçileri kaçırmak yerine seni kaçırırdım." Dedi yüzünde öfke ve tebessüm karışımı bir ifade sergilerken.

Güldüm. Sadece güldüm ve yanında yavaşça uzaklaştım. Yan profilden gülüşü daha bir güzeldi, dudağının kenarında minik bir gamze beliriyordu. Kapıya yaklaştığım da bir kez daha "Eylül" diye seslendi Enes. Son kez dönüp Enes'in arkadaşında göz gezdirdim. "Teşekkür ederim tuttuğun, birde iltifat için sanırsam." Dedim, o ise istifini bozmadan hatta ve hatta bana dönmeden yan profilden başını eğip gülümsedi. Yeniden sigarasına yöneldiği an birkez daha onu inceleme fırsatı geçmişti elime. Yan profilden baktığında o kadar mükemmeldi ki... Minik burnu, dolgun dudakları, hafiften bozulmuş siyahımsı saçları... Hepsi birbirini tamamlıyordu, Allah boş zamanında yaratmıştı sanki insafsız herifi. Daha önce ciddi anlamda aşkı tatmış değildim, ama eğer seçme şansım olsaydı bu adamı seçerdim. Birkaç dakika sonra nikahım kıyılacak olmasa şuanda onunla burada kalıp muhabbet etme---- "NİKAH" diye tısladım şaşkınlıkla, nikah kıyılacaktı!

~~~

Herkes çoktan yerini almıştı, masalarında ağızlarına kadar dolu olan kadehleriyle bizi bekleyenlerin alkışları arasında nikah masasına oturduk. Enes etrafa neşe saçarken bense tedirginliğimi ve korkumu gizlemek istercesine etrafa sahte gülücükler fırlatıyordum. Nikah memuru konuşmaya başladığı anda etraf sessizleşmiş, tüm herkes bizi izliyordu. Benimse onca insan arasında aradığım biri vardı...
Nikah memurunu, Enes'i ve onca davetliyi umursamadan masada usulca bir o yana bir bu yana dönüp Enes'in arkadaşını arıyordum etrafta.

Enes hızla bacağıma elini koydu ve sıktı "Eylül, iyi misin? Birşey mi oldu? dedi. Bu beni olduğum yerde sabitlemeye yetmiş hatta artmıştı bile. "İyiyim, annemi göremedim" dedim yalanımı belli etmemeye çalışarak.

Nikah memurunun sorusu ve ardından Enes'in inanılmaz "Evet" cevabı üzerine bahçe kapısında önünde beliren silüete baktım. İsmini bilmediğim Enes'in arkadaşı.. Sonunda! Diye haykırdım içimden.

Nikah memuru bu sefer mikrofonu bana doğru yöneltti; "Siz Eylül Yıldırım, Enes Koçak'ı kocanız olarak kabul ediyor musunuz?" kulaklarımı dolduran sesle irkildim. Enes'e baktım, daha sonra ise nikah memurunun gülümseyen suratına. Son olarak elleri cebinde konukların arasına karışan Enes'in arkadaşına. Korku dolu bakışlarımı ona göndermiş olacağım ki, ilk olarak kaşlarını çattı daha sonra ise sakinleşmem için muhteşem bir gülüş attı.

Ergenliğimden beri dilimde dolanıyordu "Bir şarkı, bir şiir, bir kitap, bir adam, bir gülüş." Lafı. Sanırsam eksik iki parçayıda toplamıştım bu gülüş ve gülüşün sahibiyle. Gülüşü içimi ısıtıyor, bakışları ise bana "O masadan kalk Eylül" mesajını veriyordu ya da ben onun bakışlarından 1,5 senedir yapmaya cesaret edemediğim şey için hiç elde edemediğim cesareti alıyordum. Eteklerimin ucunu masanın altından topladım ve mikrofona yaklaşıp evet dercesine bir nidayla gülümsedim.

"HAYIR!"

Enes ve tüm konuklar için zaman durmuş, benim için başlıyordu. Masadan kalktığım gibi topuklularıma aldırış etmeden hızla ilerledim. Enes oturduğu koltuktan şaşkınlıktan kalkamamıştı bile, ağzından çıkan tek kelime "Eylül!" olmuştu. Tüm konukların şaşkınlıktan çıkarttığı seslerin dışında kulağıma bir sesleniş doldu. Enes'in arkadaşının sesiydi.

"EYLÜL BEKLE BENİ!"

Aşka DavetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin