1

60 9 5
                                    

Bu hikaye hayatımı değiştirmek isteyen, kendi doğruları üzerine düzenlemek isteyen herkese...
İlk defa kendim olarak yazıyorum size... :)
------
  "İstemiyorum!" dedim tekrardan ama anlamıyordu. Benim istediklerimin, düşüncelerimin bir önemi yoktu onun için. O ne derse o olacaktı. İstediği her neyse olmak zorundaydı. Odama gittim sinirle. Bağırdı arkamdan. "İstesen de istemesen de İngiltere'ye gideceksin." öyleydi işte. Dedim ya benim düşüncelerimin bir önemi yoktu.
  Aslında herkes isterdi bulunduğu şehirden kaçmayı, bambaşka bir yerde bambaşka bir hayat kurmayı ama İstanbul'da hali hazırda zorla kurduğum, kurarken ruhumun çoğu kez ezildiği bir düzenim vardı. Bırakmak istemiyordum çünkü ruhuma ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Belki saçma gelecek size, anlamayacaksınız. Belki de daha önce siz de yaşadınız. Farklı bir durumda, farklı bir anda. Daha önce hiç ruhunuza ihanet ediyormuş gibi hissettiniz mi?
  Odamın kapısı açıldı sertçe. Gelen babamdı. Zaten başka kim olabilirdi ki evin içinde. Annem ben daha yedi yaşımdayken gözlerini yummuştu hiç açmamak üzere.
"Hazırlan artık!" cevap vermedim.
"Sana diyorum. Kalksana. Uçağı kaçıracaksın."
"İstemiyorum."
"Sana isteyip istemediğini soran olmadı." dediği gibi çıktı odamdan.
Ellerimi kapattım yüzüme. Çığlık atmak istedim o an yapamadım. Sinirle sürgülü dolabımı açıp içinden büyük, siyah bavulu aldım. Kıyafet dolabımda ne bulduysam düzensiz bir şekilde koydum içine. Bavulun geri kalan kısmına da kitaplarımı ve olmazsa olmazım plaklarımı koydum. Hala plakla mı müzik dinliyorsun der gibisiniz. Anlatırım belki bir gün nedenini.
  Bavulumu kaptıp yere koydum. Ayırdığım kıyafetleri giydim hızlıca. Siyah kotum, siyah bol tişörtüm, siyah converselerim, siyah saçlarım ve siyah gözlerim bir uyum sağlamış gibiydi. Odamdan çıkar çıkmaz yine sesli ve kızgın bir şekilde konuştu.
"Sana kaç kere o ayakkabıları giyme diyeceğim?" öyleydi işte, her şeye kızardı...
"Giymek istedim."
"Ne yaparsan yap." bunu demesi iyi olmuştu aslında, kavga etmek istemiyordum.
Arabaya doğru ilerledik. Biner binmez hiç sevmediğim ama kendi çapında mükemmel olan şarkılarını açtı. Kafamı cama yasladım dışarıyı seyretmek için, belki de ruhumu dinlendirmek için. Şaşırmadığım bir şekilde ani bir fren yaptı. Rahat ettirmezdi bir şekilde bozardı. Frenin etkisiyle kafamı hafifçe çarptım. Doğruldum, bu sefer kafamı cama yaslamadan baktım dışarıya.
  Arabayla bir yere yetişmeye çalışan insanlar, bisikletle ekmek almaya giden çocuk, çimlerde yatan hayvanlar, bankta oturan yaşlı çift... Yavaş yavaş çıktık şehirden. Az kalmıştı havaalanına. Çok geçmedi, yaklaşık on dakika sonra geldik ve arabayı bir yere park ettik. İndi arabadan yine bir şey demeden. Açtı bagajı, bavulumu çıkarttı. Gözleri dolmuştu. Hem kendisi beni göndermek istiyordu, hem de ağlıyordu. Tepki veremedim. İçimdeki çocuk çoktan örmüştü ona duvarlarını. Hafifçe tebessüm ettim sadece. Bir süre bekledik orada. Kendi kendine vedalaştı benimle, tek bir cümle kurmadan.
  Uçak kalkış saati yaklaşınca bir anons okundu. Bavulu bana verdi, içeri girene kadar baktı arkamdan. Tek bir kelime etmedi. Susardı genelde, konuştuğu zamanlarda da bağırır çağırır, kırar dökerdi zaten. Bende arkama bile dönmeden girdim içeriye. Koridorlardan geçtim. Kavuşan çiftler, annesini uğurlayan çocuklar, ağlayan insanlar, belki bir daha hiç göremeyeceğim yüzler. Birkaç görevlinin yardımıyla bavulumu yerleştirdim ve uçakta bana ayrılan koltuğa oturdum. Hostes geldi yanıma birkaç dakika sonra, eksik var mı diye kontrol ediyordu sanırım.
"Mavi Hanım, değil mi?"
"Evet, benim."
Elindeki listeye bir şeyler yazdı gitti. Başka bir hostes kemer kullanımı gibi şeyleri anlatırken ben çoktan takmıştım. Çok sürmedi, sanırım hemen dolmuştu uçak. Yavaş yavaş gökyüzünde süzülmeye başladık. Gittikçe küçüldü güzel ama bir o kadar acı dolu şehrim. Elimi dayadım cama veda ettim sessizce.
"Görüşürüz Mavi'nin şehri, görüşürüz tüm acılarım."

Okyanusun MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin