Birkaç saat sonra uçak London'a iniş yaptı. Havaalanından çıktığımda gördüğüm bir adam yanıma yaklaştı. Tahminimce babamın arkadaşı ya da görevlendirdiği biriydi.
"Merhaba, Mavi sen misin?"
"Evet. Sizi babam," dediğim an lafımı böldü.
"Evet canım, ben babanın eski bir arkadaşıyım. Senin İngiltere'ye geleceğini söyledi ve havaalanından kampüse bırakmam için rica etti."
"Anladım, teşekkür ederim. Gidebiliriz o zaman."
Daha fazla konuşmadan adını bile bilmediğim adamın arabasına bindik. Babama İngiltere'de olduğumu söylemek için mesaj atmayı düşündüm, daha sonra vazgeçtim. Biraz ondan uzak kalmak iyi olacaktı sanırım. Bir şeylere mecburmuş gibi yaşamak çok yorucuydu.
Araba yavaş yavaş hareket etmişti. Havaalanından çıkmak üzereydik. Camdan dışarıya bakıyordum yine ama sanki aklım bambaşka bir yerdeydi. Ne düşündüğümü bile bilmiyordum o an aslında. Telefonumdan gelen mesaj sesiyle dikkatim dağıldı.
1 Yeni Mesaj
Mesaja bakmak için bildirimin üstüne tıkladım.
Babam'dan
"Sana İngiltere'ye indiğinde haber ver demiştim."
Dememişti. Kafasında söylediği şeyler yüzünden kızardı hep...
"Öyle bir şey demedin." yazdım.
Mesajı gördü ve anında yazmaya başladı.
"Demem mi gerekiyor?"
Gerçekten kilometrelerce uzaktan, bir mesajla bile bu kadar sinir edebilmeyi nasıl başarıyordu... Cevap vermedim. Dışarıya bakmaya devam ettim. Dakikalar sonra kampüsün önünde durduk. Adamla yine çok konuşmadan indim arabadan. Teşekkür edip kampüse yöneldim. Kapıdaki güvenlik görevlisi birkaç bilgimi sorup bana bir kart verdi. Bu kart kampüs içinde yemekhanede falan kullanılıyormuş. Bir tane görevli yanıma geldi. Odama götürecek, eşyalarımı bıraktıktan sonra kampüsü gezdirecekti. Tatlı bir kadına benziyordu. Dağınık bir topuz yapmıştı saçını. Hafif topuklu ayakkabıları vardı. Gözlerinden biraz alta düşmüş kırmızı bir gözlük takıyordu.
Odaya giderken karşımdan bir sürü insan geldi, geçti. Ellerinde kitaplarla oradan oraya koşturanlar, arkadaşlarıyla oturanlar, sevgilisiyle gezenler, öğretmenler, temizlik görevlileri... Sonunda büyük bir binaya girdik. Görevli birine oda numarasını söyleyip kart şeklindeki anahtarı aldık. İki merte sonrasında kocaman asansörler vardı. Hepsi camdandı, tırstım ilk önce. Daha sonra inip çıkan insanları görmenin etkisiyle rahatça bindim. Yedinci kattaydı odam.
Kata geldiğimizde upuzun birkaç koridordan geçtik. Beyazlı mavili bir kapının önünde durduk. Kartı gösterdik ve girdik içeriye. Düşündüğümün aksine çok güzel bir odaydı. Kocaman bir çalışma masası, tek kişiliğe göre biraz daha büyük bir yatak, güzel dolaplar, küçük iki koltuk, hatta tavana asılı bir salıncak koltuk bile vardı.
Bavulumu odaya koyduktan sonra okulu gezdik. Yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Sonunda odama gelip yatağımın üstüne attım kendimi. Telefonumun şarjının azaldığını hatırladım sonra. O kadar yorulmuştum ki yataktan zorla kalktım. Telefonu şarja takmak için kalkınca pijamalarımı da giydim. Saat geç olmuştu zaten. Yemeği de kampüsü dolaşırken yemiştik.
Biraz dinlendikten sonra eşyalarımı yerleştirmeye karar verdim. Plaklarımı büyük olan bir rafa koyarken kapının önünden garip bir tıkırtı geldi. Elimdekileri bırakıp hiç düşünmeden kapıyı açtım. Kimse yoktu. O an yerde bir telefon gördüm. Birinin geçerken düşürmüş olduğunu düşündüm, orada kalmasın diye aldım. Telefonu elime aldığım an bir mesaj geldi. İstemsizce gözüm kaydı.
"Okyanusumun rengine ihtiyacı var Mavi..."
İngiltere'de gelen mesajın Türkçe olmasına mı şaşırayım yoksa bana birinin bu şekilde böyle bir şey söylemesine mi şaşırayım bilmiyordum. Nutkum tutulmuştu o an. Bir mesaj daha geldi.
"Bir gün mavilerin koskoca bir okyanusun umut rengi olacak..."
-----
Evet aşırı heyecanlandım şu an ğslamdifiskfm. Son cümle aslında yoktu şu an geldi aklıma... 500 kelime yazmışım çok gibi geliyor ama az söz bundan sonrakiler gittikçe artacak.
instagram: aglayanyosun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanusun Mavisi
Teen FictionAşk neydi? Görmediğimiz, duymadığımız, dokunamadığımız ama neredeyse herkesin inandığı bir şey. Hiç aşık olmamıştım ve bence olmamalıydım da. Aşk değiştiriyordu insanları. Hiç kimse benim kişiliğimi değiştirmemeliydi, değiştiremezdi de. Anlamıyordu...