1

322 61 97
                                        

oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen, iyi okumalar 🧚


Taehyung

Sıkıcı, yorucu ve bunaltıcı bir günün daha sonuna vardığımda ellerimi sandalyeden sarkıtıp arkama yaslandım. Beynimi dinlendirip kendime gelmek adına gözlerimi on saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldım. Geri vermeyip nefessiz kalarak ölmek isterdim ama bu fikirden vazgeçerek sakince nefesimi verdim ve ayaklandım. Üzerime siyah kabanımı geçirip telefonumu cebime attım ve masamdaki kahveyi de elime alarak odamın çıkışına yöneldim.

Bıkkın hissediyordum tahmin edersiniz ki, son 6 yıldır olduğu gibi. Artık nadiren gülümsüyordum, ruhsuz bir şekilde dolaşıyordum, durduk yere gözlerim dolabiliyordu tıpkı durduk yere kahkaha atabilmem gibi. Ve evet, saydığım bu durumların hepsine alışıktım. Böyle birisi olmayı ben seçmiş sayılmazdım aslında. Mecbur bırakıldım desem daha doğru olurdu. Her neyse, şu an bunları düşünmenin bir anlamı yok.

Elimdeki kahvenin yanına siyah ve içi para dolu bir çantayı da eklediğimde artık odamdan çıkmıştım. Çanta önemliydi, bu yüzden içindeki paraları şirketteki kasalardan birine yerleştirmesi adına Hoseok'a verecektim. Hoseok güvendiğim tek kişi sayılabilirdi. Yıllardır beraberdik, yaşadıklarımı atlatmamda ve kendime gelmemde en büyük etken oydu. Bir nevi kardeşimdi yani.

Aslında bakarsınız çanta ve içindekiler benim umurumda falan değildi, hatta her şeyimizi kaybedip bu işten kurtulma fikri daha cazip geliyordu ama hayatımdaki en büyük engel olan babam, bunu asla kabul etmezdi. Bu işi neden yaptığını bilmiyordum, başka iş kalmamış gibi parasını bu yoldan kazanıyordu ve ben bu durumdan delicesine rahatsızdım. En azından beni bu zırvalıklara zorla dahil etmeyebilirdi ve hayatımı mahvetmeyebilirdi, yaşadığımı bile hissetmiyordum çünkü.

Odasının kapısına vardığımda kapıyı iki kere tıklattım. İçeriden girmem adına bir nida yükseldiğinde beklemeden kapıyı araladım.

"Hoseok, müsait misin?" Odasına adımlayıp kapıyı yavaşça kapattıktan sonra çantayı masasına bırakıp masasının yanındaki sandalyelerden birine yerleştim.
Kafasını incelediği dosyalardan kaldırarak gülümsedi ve soruma cevap verdi. Böyleydi işte o, hep gülümserdi ve etrafına neşe saçardı. Benden çok ama çok farklıydı anlayacağınız. En ufak sıkıntıda bile modu düşen, hep karamsar düşünen ben ve olaylara hep pozitif tarafından bakmaya çalışan, asla umutsuzluğa kapılmayan o, en yakın arkadaş olmamız kulağa komik geliyordu.

"Müsaitim, sorun nedir?"

Karşılık olarak ben de ona hafif bir tebessüm ettim ve masasına bıraktığım çantayı farketmesi için biraz ileri itip konuştum.

"Sana bi emanet getirdim," gözlerimle içi para dolu çantayı işaret ettim bıkkınca "bunu güvenli bir yere yerleştirebilir misin? Bizim için önemli." Değildi. Keşke yok olsaydı ve babam her şeyini kaybetseydi.

Bir kaç saniye çantayı inceledi ve bakışlarını tekrar yavaşça yüzüme çıkardı. Ve tekrar gülümsedi tabii.

"Elbette, bana güvenebilirsin." Onu onaylarcasına -yine tebessümle- başımı salladım hafifçe.

"Teşekkürler Hoseok. Ben çıkıyorum bu arada, sen de çıkabilirsin eğer işin bittiyse." Hoseok ile yakın arkadaş olsak da ben maalesef ki patron sayıldığım için bana hep resmi davranırdı, iş dışında görüştüğümüzde daha rahat olabiliyordu. Bana göre bu saçmalıkların hiçbirine gerek yoktu ama o da bana karşı resmi olmayı bırakamıyordu.

Para işini hallettiğim için rahatlamış hissediyordum. Bu aralar işler pek de kârlı değildi ve elimize geçen bir fırsat vardı, kaçırmak salaklık olurdu takdir edersiniz ki. Bu yüzden bu çantayı ve bu işle ilgili dosyaları çok dikkatli bir şekilde muhafaza etmemiz gerekiyordu, bu görev de bana düşmüştü. Görevimi layığıyla yerime getirdiğimi düşünüyordum, bence sorun yoktu. Sorun olsa işime gelirdi tabi ama bunu şimdilik düşünmemeye karar vermiştim.

Crazy Over You | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin