Deniz gözlerini açtığında perdenin açık kalan kısmından yansıyan ışığın zifiri karanlık olduğunu gördü.
Yavaşça koltuktan doğrulduğunda karşı duvarda asılı olan saate baktı.
"23:56"
Fazla geç değildi...
Eve göz gezdirdiğinde hiç tanıdık gelmemişti. Tam o sırada yaşananlar gözünün önüne geldi.
Arabaları hatırlıyordu, yere çöktüğünü ve ağladığını...
Hatırlayamadığı şeyler olduğuna yemin edebilirdi. Zihnini biraz daha kurcalaması gerektiğinin farkına vardı.
Ve bir şey hatırladı...
Yolun ortasında ağladığı sırada onu belinden tutup karşıya geçiren bir kişi kalmıştı hatırında.
Bulanık bir düş...
Deniz olanları hatırlamaya çalışırken Evren'in telefonla konuşma sesini duydu ve aniden zihnine bir düşünce daha yerleşti.
-Dün onu yolun ortasından kaldıran kişi... Evren olamazdı değil mi? Olmamalıydı...-
Ama Evrendi. Çok net hatırlamıştı az önce.
Aceleyle koltuktan kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Evren fark etmeden evden çıkması gerektiğini düşündü. Eğer kalırsa utancından yüzüne bile bakamazdı çünkü...
Deniz kapıyı açacağı sırada Evren'in artık konuşmadığını fark etti.
Merakından ötürü kafasını arkasına çevirdiğinde elleri belinde, kaşlarını kaldırmış bir şekilde onu izleyen çocuğu gördü.
Evren, Deniz'in gözlerine bakarken hafifçe tebessüm etti. Sonra da ellerini belinden indirdi.
"Nereye kaçıyorsunuz acaba Deniz Hanım?"
Deniz utancından dört köşe olmuştu, ne diyeceğine dair hiçbir fikri yoktu.
Evren'e doğru baktı ve nazikçe gülümsedi. Endişeli bir şekilde dudağını ısırdı sonra.
"Ben... Ben bir yere gitmiyorum. Yani aslında gidiyordum da... Demek istediğim geç olmuş. Seni rahatsız etmek istemedim."
Evren kızın yanına doğru giderken Deniz'in yalan söylemekte ne kadar beceriksiz olduğunu düşünüyordu.
Kapıyı kapattı yavaşça. Deniz'e de içeri girmesi için eliyle salonu işaret etti.
Deniz salona geçti, Evren de mutfağa girdi aceleyle.
Sonra mutfaktan Deniz'e seslendi.
"Seni orda görmesem kim bilir daha ne saçmalıklar yapacaktın..."
Deniz içinden ya sabır derken aynı zamanda Evren'e cevap vermesi gerektiğini hissetti.
"Kimseye ihtiyacım yoktu. Kendi başımın çaresine bakardım. Ayrıca senin orda ne işin olduğunu hala anlayamıyorum."
Evren kahveleri almış salona doğru gelirken Deniz TV konsolunun yanında duran dolabı karıştırıyordu.
Koltuğa otururken Deniz'e cevap verdi.
"Okulda bayıldığım gün telefonum Aslı'da kalmış. Onu almaya gitmiştim. Tabii seni yolda öyle göreceğimi tahmin etmiyordum."
Deniz duydukları karşısında mutluluktan çığlık atmak istedi.
-Telefonu Aslı'da kalmıştı.-
-Deniz'e o mesajları atan kişi Evren değildi.-
Evren'in yanında sevinemezdi. Bu yüzden tüm sevinci içinde kaldı.
"İzin almadan bir yerleri kurcalamaya bayılıyorsun sanırım."
Bu cümleyi söyledikten sonra gülümsedi Evren.
"Ben küçükken evimize gelen o yaramaz çocuklara benziyorsun Deniz."
Deniz bir şey söylemedi. Hâlâ dolaptaki DVD'leri karıştırıyordu.
"Kahve ister misin? Ayılmana yardımcı olur."
Kız birden arkasını döndü. Sinirlenmiş gibi gözüküyordu.
"Sarhoş değilim ben."
Dolabı karıştırmayı bırakıp koltuğa oturdu. Sinir dolu gözlerle Evren'e bakıyordu...
Ama Evren o sırada kızı panik edecek bir şey söylemişti.
"Telefon numaranı verir misin?"
Deniz dişlerini birbirine bastırdı.
-Telefon numarasını veremezdi, bilinmeyenin kendisi olduğu anlaşılırdı o zaman. Bir bahane bulmalıydı.-
"Evren evime gitmek istiyorum, sırf beni evine aldın diye sana numaramı verecek değilim."
Çocuk şaşkın bir şekilde gülümsedi kıza...
"Sen beni sapık falan mı sandın? Benim tek isteğim sana yardım etmek Deniz."
Deniz cevap vermedi...
"Tamam... Eğer seni rahatsız ettiysem ve böyle bir şüpheye düşürdüysem bir daha karşına çıkmam."
Deniz yine her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Tam açıklama yapacağı sırada bir soğukluk hissetti.
"Çık evimden, hadi. Nasılsa kimse bir sapığın yanında kalmak istemez."
Kız, Evren gerçekten kaba olabiliyormuş diye geçirdi içinden.
O an yaşadığı hayal kırıklığı düşüncelerini esir almıştı... Hiçbir şey söyleyemedi Evren'e.
Koltuktan kalktı ve kapıya yöneldi.
Dışarısı soğuktu ve üstündeki bluz incecikti.
Kapıdan dışarı adımını atmadan önce son bir kez Evren'e baktı. Çocuğun yüzü taş kadar katıydı. Hiçbir mimik yoktu çehresinde...
Ayakkabılarını giydikten sonra çıktı evden.
Yüzüne, acımasızca örtülen kapının soğuğu vurdu...