Davul zurna sesleri kalbinde çalıyordu sanki. Babası ve hiç görmediği akrabaları birkaç metre ötesinde halay ile karışık bir şeyler yapıyorlardı. Sağında oturan, omzundan düşmek üzere olan yeşil örtülü adam hışımla ayağı kalkmış havaya birkaç el ateş etmişti. Onun sol tarafında korkudan terlemiş titrek elli Sevda'nın ise her şeyi yarımdı. Çocukluğu yarım. Ailesi yarım. Hayalleri yarım. Sevdiği yarım. Annesi Gülsüm Hanım'ı odasında kendisi ölü bulmuştu. Sevda hep derdi ona. "Bırak bu sihir büyü işlerini. Bir gün başımıza husumetler açacaksın!" Ama annesi köydeki kadınların sesi olmuştu güya. Erkek çocuk büyüleri özellikle işe yarıyormuş. Ama Sevda annesini odasında sanki ruhunu vermemek için can çekişmiş gibi gördü. Gülsüm Hanım kızı Sevda'yı bir hiç uğruna babasının buram buram cehalet kokmuş kollarına atıp gitti. Sevda'nın babası Rasim Ağa ise kızcağız annesinin yasını tutamadan el oğluna yâr etmek üzereydi şimdi. Rasim Ağa korkuydu. Ne iyi bir babaydı ne iyi bir koca oldu. Kızının kınaya alerjisi vardı ama akılsızlığından olsa gerek vurdu kızının eline kınayı, umursamadı. Sevda şimdi gıcırdayan bir sandalyede şiş elleri, saçma makyajı ve annesinin gelinliği ile oturmuş etrafa tavşan gibi bakıyordu. Rasim Ağa'nın gerdanı yerlerde geziyordu adeta. Onun aklı kızdan kurtulayım boy boy da erkek torunum olsun. İki elini arkasına kavuşturmuş, tesbihi de elinde ağzına yakışmayan zikrini çekiyordu. Sevda babasının bıyık altından sırıtan günah ve küfür dolu dudaklarına bakınca çocukluğunu hatırlıyor tekrar ağlamak istiyordu. Rasim Ağa eskiden Sevda'yı dövmekten elleri yorulunca etini koparasaya kadar ıssırırmış. Dişleri acıyınca da dövmeye devam edermiş. Sebepsiz, günahsız bir çocuk o küfürlü fikirler içinden hiçbir zaman kaçamamış. Sevda eski günleri düşünürken omzunda sevgili aşkı Mehmet'in ellerini hissetti. Mehmet ile konuşmak için ayağı kalktı. Tabi Rasim Ağa'nın kurallarından dördüncüsüydü ki erkek sineğin bile gözlerinin içine bakılmayacak. Mehmet kuralı hatırlayınca önünde boynu bükük duran Sevda'sına bir şey diyemedi.
"Bir şeye ihtiyacın var mı?"
Sevda acı acı gülümsedi.
"Senin cesaretine ihtiyacım vardı. Onu da bana çok gördün Mehmet Ağa."
Mehmet derin bir iç çekti.
"Gece canını yakmaması için konuşacağım. Korkma."
Sevda sustu. Mehmet sustu. Daha sonra Mehmet karanlığa karıştı. Düğüne kalamadı.Düğün öyle yada böyle geçti. Sevda ile evlendiği Kasım Ağa odaya geçtiler. Bu oda yıkılıyordu. Güzelliğinden değil. Eskisi bol bir odaydı. Kasım iğrenç hamlelerle Sevda'nın üstünü çıkardı ama gördüğü ile bakakaldı Sevda'ya. Sevda ise göz kapaklarını birbirine bastırmış korkudan bekliyordu. Kasım durunca gözlerini yavaşça açtı. Kasım'ın dehşet içinde baktığı yerlere bakıyordu. Daha sonra yüzüne okkalı bir tokat yedi.
"Bu diş izleri ile utanmıyorsun karşıma gelmeye?! Köyün neresinde kimle fingirdedin?!"
Sevda yediği tokatın şokunda yerde öylece sus pus duruyordu ki sese Rasim Ağa ve köylüler geldi.
"Ne bu gürültü Kasım oğlum?"
Kasım itibarı onuru iki paralık olmuş gibi baktı.
" Daha ne olacak! Bana kullanılmış mal satmışsın Rasim Ağa! Şunun haline bak! Rezil kaltak!"
Rasim Ağa ve köylüler yerde çırılçıplak oturmuş Sevda'ya baktı. Kasım tek celsede boşayıp çıktı odadan. Köylüler de kendi arasında fısıldaşıyor, anneler erkek çocuklarının gözlerini kapatıyor, Rasim Ağa renkten renge girerken Sevda öylece duruyordu. Köylüler çıkınca Rasim Ağa ile Sevda odada tek kaldı.
"Bu yaralarını ne yap et iyileştir dedim sana! Sen benim sözüme karşı çıktın!" Ardından yeni tokatlar, yeni yaralar...
Sevda kendine geldiğinde sabah ezanı okunuyordu. Her şeyi bir anda hatırladı. Patlak sol gözünü yavaşça açtı. Gözleriyle beraber kapı açıldı. Gelen Sevda'nın güzel arkadaşı Şiran'dı.
"Sevda! Sana ne etmiş yine elleri kırılasıca herif! Allah şahidim! Bir gün bunun hesabını görecek. Hiç konuşup kendini yorma. Güzelce banyo et. Her şeyini hazırladım. Gün doğmadan bu topraklardan kurtarıcam seni!"
Sevda şaşkın şaşkın bakıyordu. Bir Şiran'a bir de elindeki altın ve yemek dolu çıkına bakıyordu. Kalkacak gücü zor bulup banyoya attı kendini. Paklanınca da Şiran sessiz sessiz ağlayarak Sevda'nın saçlarını ördü ve onu köyün çıkışına kadar götürdü.
"Bana bak Sevda. Burda annenden kalanlar benim biriktirdiklerim falan var. Aman diyim şehir senin aklını çelmesin. Nereye istiyosan git. Yeter ki baban olacak o adamdan uzak ol. Bir de bana mektup yollamayı sakın unutma. Bizi düşünme. Ben köyde dedikodu çıkmasına asla izin vermem. Hani bizim özel kuyumuz vardı ya. Dedikodu için her perşembe gelirdik. Vallahi kim senin hakkında ne derse atıveririm o kuyuya. Ha bir de. Bana bilgisayar al olur mu şehirden. Kal sağlıcakla." Gözlerinin yaşını silip yazmasını düzelttikten sonra Şiran da düğün günü Mehmet gibi kayboldu gözden.
Sevda bir süre Şiran'ın arkasından baktı. Daha sonra ortalık daha fazla aydınlanmadan nereye gittiğini bilmeden koştu, Sevda da kayboldu gözlerden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boynu Bükük Kardelen
Short StoryBozulmaz törelerin getirdiği korku ve soğuktan doğan Sevda'nın hikayesi...