Artık zamanı gelmişti. Serçelerin gürültülü cıvıltısı, o günün ne kadar heyecanlı ve önemli olduğunu belirtiyordu. Potterların evinde büyük bir telaş vardı, ama 11 yaşındaki küçük James Potter hala yumuşacık yorganının altında mışıl mışıl uyuyordu. Ki bu çok kısa sürmedi, muzur ikizi Aurora Potter bu huzuru bozmak için can atıyordu, çünkü pek heyecanlıydı Hogwarts'taki ilk yılı için.İkizler birbirinden oldukça farklıydı, ama ikisi de çok zeki ve bir o kadar da haylazdılar. Bir iki istisnayı göz ardı edersek dışardan baksanız Ctrl+C/Ctrl+V ikizler derdiniz, bundan adım gibi eminim.
Aurora da James de açık kahverengi gözlere sahipti, James'inki biraz elaya kaçıyordu. Aurora'nın upuzun karamel renginde saçları vardı, hafif çekik gözleri ve kocaman gülümsemesiyle çevresindekilerin gününü aydınlatıyordu, sevimli ve iyi kalpli bir kızdı. James de koyu kahve kıvırcık saçlara sahipti, yuvarlak gözlükleri vardı, gözünü nerelere soktuysa artık her yeri ayrı oynayan yumurcak, bir şekilde gözünü bozmuştu işte.Aurora cübbesini giymiş, aynada kendini süzüyordu. Aklı binbir soru işaretiyle doluydu. Acaba hangi binaya yerleşecekti, arkadaş grubu olacak mıydı, dersleri nasıl olacaktı, eğlenecek miydi, öğretmenler nasıldı, kim kimin nesiydi, hangi değüşüklere baş göz dalacaktı; fazlasıyla doluydu kafası. Ama yapacağı ilk iş James'i uyandırmaktı. Tabiki de bunu sadece James'e seslenerek yapmayacaktı, daha iyi bir planı vardı.
Lavaboya girdi, küçük mavi bir kovayı aradı. Bir türlü bulamıyordu. Kapının açılacağından korkuyordu çünkü gizlice yapmalıydı bu şakayı. Sonunda buldu kovayı ve içini su ile doldurdu. Annesine görünmeden pembe döşemeli koridordan usul usul geçiyordu. Ev eski olmamasına rağmen döşemeler çok gıcırtı çıkarıyordu, bu yüzden Aurora'nın dikkatli olması gerekiyordu. Sonunda James'in odasına geçmeyi başardı. Beyaz renkli kapıyı ardına kadar açtı, parmak ucunda parmak ucunda yürümeye başladı. James'in yatağının başına ulaştı, elindeki su dolu kovayı iyice kavradı, yüzünde sinsi bir gülüş vardı, James'in yüzüne eğdi kovayı-
AMANIN! James yorganın altından bir çırpıda çıktı ve oyuncak su tabancasını Aurora'nın yüzüne fışkırttı. Aurora korkudan elindeki kova elinden düşürdü ve kendi kafasından aşağı "foşurt" diye döküldü kova."HAHAHA NE OLDU KENDİ ŞAKAN SANA MI PATLADI? KALIRSIN İŞTE ÖYLE ZIHAHA" diye kahkaha attı James, yüzünde başarının verdiği gurur görünüyordu, çok sinsi bir gülüşle gösteriyordu bunu.
Aurora sırılsıklam olmuştu. Cübbesi ıslanmış, saçları birbirine karışmıştı. Çok sinirli görünüyordu.
"SEN NASIL CÜRET EDERSİN BUNA!" diye bağırıp odanın arka tarafında bulduğu ilk şey olan plastik topu James'in yüzüne fırlattı.
"HEY SADECE BİR ŞAKAYDI! Bunu da kaldıramıyor musun?" diye böbürlendi James, topu Aurora'ya atarak. Aurora'nın ise başka planları vardı. Hiçbir şey demeden lavaboya gitti.
"Peh, ağlayacak mısın yoksa?" diye seslendi James banyo kapısına tıklatarak.
Aurora göz devirerek cevap verdi: "Bu seni hiç alakadar etmez."
Banyodan ağlama sesleri gelmeye başlamıştı.
"İyi misin Aurora?" James endişeyle banyo kapısını tıklatıyordu, yüzündeki gülümseme yerini üzüntüye bırakmıştı.
"Beni umursuyorsun sen sanki James, saçmalıklarından sıkıldım artık."
" AURORA HADİ AMA ŞAKA YAPIYORDUM!"Sessizlik. İkisi de suskundu. Sadece dışardan neşeyle cıvıldayan serçelerin sesi geliyordu.
"Hey, ben özür dilerim. Yani öyle demek istememiştim." James normalde özür dilemezdi kolay kolay ama kardeşini üzmek onun için olabilecek en kötü şeylerdendi.
"Gerçekten özür diliyor musun yani, içtenlikle?" diye sordu Aurora, solgun bir sesle."Evet seni budala tabi ki de! Yani-" boğazını temizledi "evet tabii ki de kardeşim." Aurora cevap vermedi.
James bir anda bir şeyin farkına vardı ve ağzından şu sözcükler döküldü:
"Hey! O koca kovadaki suyu üstüme dökecek olan sen değil miydin? Nasıl oldu da bu şakaya kırıldın şimdi?"
Kapı anında açıldı ve Aurora elindeki su tabancasını tutarak: "Aurora Potter bir şakaya kayıtsız mı kalırdı? Peh, BENİ HİÇ TANIMAMIŞSIN KARDEŞŞİM" diye kıkırdayarak su tabancasıyla James'e su fışkırtmaya başladı." HEY?! YANİ YALANDAN MI AĞLADIN?!" diye sordu James şaşkınlıkla. "Ne sandın gülüm." dedi Aurora suyu fışkırtmaya devam ederek. James şaşkınlıkla bağırarak kaçıyordu ama o da çok eğleniyordu, odasına girip kendi su tabancasını alıp Aurora'ya karşılık vermeye başladı. İki yumurcak okulun ilk gününü kaçıracaklarını tamamen unutarak birbirlerine su fışkırtıyor, kıkırdayarak koşuşturuyordu. Bu eğlenceleri Fleamont ve Euphemia Potter koridordan içeri girene kadar.
Fleamont ikizlerin babasıydı, boyu oldukça uzundu, neredeyse bir zürafa kadar; oldukça babacan bir tipti, biraz tombalak ve sevimli yuvarlak yüzlü bir adamdı, yani yolda görsen ay ne şirin şeysin çen amcacım diye seversin, o derece. Euphemia da uzun boylu, güleç, zarif bir kadındı. Otoriter olsa da, hep yumuşak davranırdı, kimseyi zorlamazdı.
Euphemia sert yüzünü takındı ve şöyle dedi: "Siz iki afacan okula geç kalacağınızı unutmadınız mı?"
"He bacım biliyoz zoruna mı gitti?" dedi James, annesini güldürmeye çalışarak. Komik konuşursa ortam yumuşar diye düşünüyordu, ki bu taktik biraz da olsa işe yarıyordu. Fleamont ve Euphemia gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Fleamont: "Peki sen biliyor muydun küçük hanım?" diyerek, odadan kaçmaya çalışan Aurora'ya döndü. Aurora hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle odaya geri girdi ve konuştu: "Ya babacım ben sabah giyindim, güzelce hazırlandım, bu yer cücesi hazırlanmamış, benim ne suçum var?" Fleamont: "Şu anki durumun öyle göstermiyor ama." diyerek Auroranın ıslak cüppesini işaret etti.
"Bu da mı gol değil be!" diye haykırdı Aurora.
Tüm aile gülmeye başlamıştı, Euphemia ve Fleamont da dahil. Euphemia: "E hadi benim doğurduğum veletçiklerim üstünüzü başınızı düzeltin yedek cübbelerinizi giyin de yola çıkalım, sonuçta büyük bir gün bugün." dedi koca bir gülümsemeyle yüzünde.
İkizler odalarına giyinmeye gittiler, hazır olduklarında kapıya yöneldiler, arabaya bindiler ve büyük yolculuğa çıktılar.