Kompartmanın kapısının önünde duran kişi, onların yaşında bir çocuktu anlaşılan. James'den biraz daha kısa, keskin bakışlı ve saçları normale göre daha uzun olan çocuk, umutla ikizlerin gözlerine bakıyordu. Kömür siyahı saçları gerçekten de uzundu, sürekli önüne geldiği için de düzeltmesi gerekiyordu. Çocuk hem biraz çekiniyordu, hem de aklındaki soruyu sormak için can atıyor gibi bir hali vardı. Heyecanı duman grisi gözlerindeki bakıştan anlaşılıyordu.
" Psst, kopya şeyler, başka heryer dolu olduğu için buraya oturmayı düşündüm, bir sıkıntı olmaz herhalde."
" Ha yani diğer insanlara sormayı düşünmedin bize geldin yani." diyip güldü James.
" Birader geleyim mi gelmeyeyim mi?" diye sordu çocuk, alaylı alaylı.
" Gel gel, yalnız kalmaya meyilli değilim zaten."
" Ha ben burda saksıyım çünkü James." diye çıkıştı Aurora, yüzüne yapmacık bir sinirli ifade takınarak.
"Adın James mi?" Çocuğun yüzünde düşünceli bir ifade vardı. " Siz Potter ikizleri olmalısınız, annem bahsetmişti." dedi.
"Oh, evet. James Potter ve Aurora Potter. Peki sen?" diye sordu Aurora.
" Black. Sirius Black. Annemin Potter'ları pek sevdiğini söyleyemem, neymiş bozuk kanlılarla da arkadaşmışsınız da aklınızı yitimişsiniz miş miş miş. Cidden saçmalık. Anneme göre safkan olmayan kimse yaşamayı bile haketmiyormuş."
" Bu gerçekten saçmalık!" dediler aynı anda ikizler. Aurora'nın yanına oturup söze devam etti Sirius. "Ailede bu düşüncelerine katılmayan bir ben olduğum için de beni pek sevdiklerini söyleyemem." Yüzü biraz asılmıştı.
" O zaman artık yeni arkadaşların var, iyi anlaşacağımıza tüm ciddiyetimle yemin ederim." diyip gülümsedi Aurora, belli ki Black'in arkadaşı olarak iyi bir karar verdiğini düşünüyordu.
Sirius gerçekten mutlu olmuştu, çünkü ailesi yüzünden onun da kötü olduğunu düşüneceklerini sanıyordu.
James saatine baktı ve trenin kalkmasına 5 dakika kaldığını gördü. Ve saatine bakmasa da bu anlaşılabilirdi çünkü koridordan pek çok çocuğun bağırış çağırışları yükseliyordu.
Derken bir çocuk, tam ikizler ve Sirius'un oturduğu kompartmanın önündeyken kazara elindeki çantayı düşürdü.
" Hay bin kunduz." dedi çocuk. Komiktir ki bu çantanın içinden dökülen şeyler öyle büyü defteri, ders kitapları veya tüy kalem falan değildi. Çantanın içinden bir sürü çikolata fırlamıştı, ve o çikolataları toplayana kadar yandan gelen bir çocuk da bir tanesini aşırmıştı.
" Ne o, Willy Wonka amcan mıydı ondan mı yürüttün bunları?" dedi Aurora.
" HEY! Geri ver onu Peter!" dedi çantasını düşüren çocuk. " Keşke olsaydı, daha çok alabilirdim belki ondan." diyip Aurora'ya cevap verdi çocuk. Aurora çocuğu tanımıştı, silüeti istasyonda gördüğü çocuğun silüetiyle aynıydı. Ama bu sefer onun yüzünü görebiliyordu. Kumral ve bukle bukle saçlarının ardında kehribar rengi gözleri ve yanaklarının üstünde minik minik çilleri vardı.
" Ama bir tanesini alsam be kanka?" dedi diğer çocuk.
" Lan ne ara kankan oldum senin? Tamam kıramadım seni al çikolatayı." diyip kafasını ikizlere çevirdi.
" Oh ö-özür dilerim sizi rahatsız etmedik değil mi?"
" Hayır hayır tabiki hayır, isterseniz buraya oturabilirsiniz. Yeni arkadaşlar her zaman güzeldir." diyip çocuğa baktı Aurora. Göz göze geldiler. Çocuk şaşırmış görünüyordu. Ama bu söz onu epey mutlu etmiş olmalı ki suratına kocaman, sımsıcak bir gülümseme yerleşti. Yüzünde minik gamzeler de belirmişti. Aurora da gülümsüyordu. Daha şimdiden 2 arkadaşı olmuştu. Tabi çikolatayı aşıran çocukla daha tanışmamıştı. Tam onunla da tanışacakken James daha hızlı davrandı.
"Adın Peter ha? Sen şu peronda Shakespeare hakkında heyecanlı heyecanlı konuşan çocuk değil miydin?" diye sordu.
Çocuk başını 'evet' anlamında aşağı yukarı salladı. "Peter Pettigrew. Tam adım bu. Seviyorum tiyatr-"
Derken tren hareket etmeye başladı. Peter az kalsın yere kapaklanıyordu, ama dengesini bulmayı başardı. İkisi de diğerlerinin yanına oturdu. James, tiyatro hakkında birşeyler öğrenmek istediğinden dolayı Peter ile konuşmaya başladı. Peter'e ısınmıştı, sevecen birine benziyordu çünkü.
Diğer çocuk Aurora'nın tam karşısına oturmuştu. Aurora birşey fark etmişti. Çocuğun yüzünde derin yaralar vardı, çizgiler halinde.
Ah tabi ya, Aurora bunu nasıl unutmuştu, adını öğrenmeliydi çocuğun.
" Adını sormayı unuttum özür dilerim."
"Sorun değil, bir arkadaşımın olması bile benim için bir ilk. Asıl benim adımı söylemem gerekirdi." dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Remus. Remus Lupin."
Remus elini tanışma anlamında elini uzattı, Aurora da elini sıktı. " Ben de Aurora Potter. Hogwarts için gerçekten heyecanlıyım. Sen de heyecanlısındır, acaba Dumbledore dedikleri kadar yüce midir? Yoksa sadece yaşlı bir müdür müdür?" diyip kıkırdadı.
Remus'un yüzünde bir mutluluk ifadesi göründü. " O gerçekten yüce, ve çok iyi kalpli."
" Onu tanıyor musun? Nasıl ya, okula gelmeden tanışmıyorduk hani onunla?"
Remus bir anda susup birşey düşündü, sonra " Eee, babam onu tanıyordu. Ben de ordan biliyorum."
" Oh tamam, umarım öyledir."
" Bana inanmıyor musun yoksa?"
" Çantasında onlarca çikolata olan birinden normal bişey bekleyeceğini sanma." Aurora yine kıkırdamaya başlamıştı. Remus, Aurora'nın kendisini yargılamadığını farkedince rahatlamıştı. Çünkü tanıdığı çoğu kişi yüzündeki yaralar yüzünden onu garip buluyorlardı. O da Aurora ile birlikte gülmeye başladı.
" Şey, sormamda bir sakınca yoksa, o yaraların nasıl oluştu?" diye sordu merakla.
Remus'un yüzü asıldı.
" Oh hayır seni üzmek için sormamıştım, söylemek zorunda değilsin nasıl istersen." diyip gülümsedi Aurora, çünkü yeni arkadaşını üzmek istemiyordu.
" Şey, kedim. Evet evet kedim biraz hareketlidir."
" Küçük kedi nasıl yapsın onu. Kaplan falan mı besliyosunuz lan evde nasıl kedi o."
Remus daha çok gülmeye başlamıştı. "Hayır hayır, kedim baya hareketli ciddiyim."
" Siz ne gülüşüyosunuz öyle bize de söyleyin biz de gülelim." dedi Sirius.
" İlkokul öğretmenim kaçtı içine galiba Sirius. Öyle önemli birşeye gülmüyorduk ayrıca da, Remus'un kaplanını konuşuyorduk sadece." diyip bir kaplanı taklit etti Aurora.
" Evet evet kesinlikle kaplan, hatta bir Bengal Kaplanı!" diyip kükrermiş gibi yaptı Remus.
" Yanında da kocaman bir goril, şehri yıkmaya geliyorlar!" James de bu taklit oyununa katılmıştı anlaşılan.
Herkes kahkaha atıyordu. Anlaşılan bu oyunu bayağı beğenmişlerdi. Hayvanat bahçesinde ne kadar hayvan varsa herhalde hepsini saymışlardı.
" Bir müzik çalsa güzel olurdu aslında. Trenin radyosunun olmaması üzücü." diye yakındı Sirius.
Derken Aurora Magia Musicorum'u cebinden çıkardı, Sirius'un önüne koydu.
" HADİ CANIM! BUNU NERDEN BULDUN?" dedi Sirius, şaşkınlıkla.
" Acil durumlar için yanımda taşıyorum." diyip gülümsedi Aurora.
" Bu şey de neyin nesi?" diye sordu Remus merakla.
" Magia Musicorum. Bir çeşit müzikçalar, ama sihirlisi." diye atıldı Peter, demek ki biraz bilgisi vardı.
" Oha, herşeyi çalabiliyor mu yani?"
" Deposuna ne koyduysan çalar! Mesela şunu koyalım." diyip aletin deposundan dumanlı yere şeftali rengi bir duman yerleştirdi Aurora. Dumanlı yer de şeftali rengine büründü. Kısa bir sürede ses yükselmeye başlamıştı.
'In the summertime when the weather is hot'
' You can stretch right up and touch the sky'
" Ben bu şarkıyı duymuştum!"
" Ben de."
" Neden hep beraber söylemiyoruz ki?" diye atıldı Aurora.
"'When the weather is right you got women you got women on your mind'"
Aurora şarkıyı söylemeye başlamıştı bile. Herkes onu dinliyordu. Şarkıyı çok mutlu mutlu söylüyordu ve sesi de muhteşemdi. Diğerleri de ortama alıştıkları için dans etmeye başladılar.
'"Have a drink have a drive'" Peter sessiz sessiz söyledi.
'" Go out and see what you can find'" Hepsi bir ağızdan söylediler.
"'If her dad is rich take her out for a meal.'" Sirius şarkıyı devam ettirdi. O da pek güzel söylüyordu.
'"If her dad is poor just do what you feel.'" James bir sonraki dizeyi söyledi.
" Hey Remus sen de söylesene!" dedi James.
" İsterim ama söyleyebilir miyim ki?" dedi Remus tereddütle.
" Eğlencesine şarkı söylüyoruz caniko kasma kendini." dedi Aurora.
Şarkı devam ederken herkes Remus'un da söylemesini bekliyordu.
'We are no threat, people, we are not dirty, we are not mean' ' We love everybody but we do as we please' ' When the weather's fine we go fishing or go sailing in the sea!'
Herkes büyülenmiş gibi bakıyordu Remus'a çünkü Remus söyleyemeyeceğini düşünüyordu, ama büyüleyici bir sesi vardı. Aurora ona hayranlıkla bakıyordu. Beraber şarkı söyleyeceği bir arkadaşı olması da onu çok mutlu etmişti. Derken bir ses geldi
" TÜM ÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! HOGWARTS'A ULAŞTIK! LÜTFEN TÜM EŞYALARINIZA SAHİP ÇIKIN VE GÖREVLİLERİN VERDİĞİ TALİMATLARA UYUN!"
Herkes heyecanlanmıştı, çünkü yeni bir yolculuk başlıyordu.