Neden bu kadar çok düşünce barındırır ki geceler? Düşünmekten uyuyamıyorum. Fazla geliyor sanki dünya bana. Geceye sığınıyorum. Düşüncelerimle beraber gizliyor beni. Anlayamadığım bir çok şeyi geceler sayesinde yorumlayabiliyorum. Veya gerçeklik kazandırıyorum. Geceyi bu kadar sevmemin sebebi, sanırım özelliklerimizin de bir parçası. Gece yoksa biz de olmayız. Çünkü hayatımızı ister istemez tek bir şeye bağladık. Gündüz işe yaramayan o şey geceleri çok rahat işliyor.
"Gözlerini kapat, uyu ve uykunda hayalet. Işığı sevmeyeceksin. Gece en büyük yardımcın olacak."
Düşüncelerden sıyrılıp uykuya dalabilmişim. Şu sıralar neler olduğunu anlayamıyorum. Bir şeyler gerçekten eksik.
Yatağımdan kalkıp lavobaya gittim. Dün gece görevde olmadığım için şanslıydım ama bir yandan da çok şey kaçırdığımı düşünüyorum. Çünkü son yüzyılın en tehlikeli -gizemli de sayılabilir- görevlerinden biriydi. Tehlikeyi severim ama sevdiklerim araya girince sevilmeye değer bir şey olmadığını anlıyorum. Her neyse. Muhtemelen bu gece görev alacağım. Tehlikenin iyilik derecesini düşünme zamanım olacak.
Aslında siyah ve redmond gibi güneşte kızıl olan saçlarımı at kuyruğu yaptım. Üzerime rahat bir şeyler geçirerek Tries'le buluşmak üzere evden çıktım. Genelde alacağımız görev hakkında konuşur fikir alışverişi yaparız. Birbirimize gerçekten ihtiyacımız var. Sevmediğim özellikleri olsa da tek arkadaşım olduğu için mecburen hayatlarımız bütünleşti.
Buluşacağımız yerler genelde kalabalık olmazdı. Sakin yerlerde çalışır ve sohbet ederdik. Gece-gündüz birlikteydik. Tabi göreve aynı anda gidersek. Yalnız gittiğim zaman boş hissediyordum kendimi. Bence o da öyle hissediyor.
"Selam!"
"Of! Şunu yapmaya ne zaman son vereksin?" Beklediğimden erken ve ani bir çıkış yapmıştı.
"Görevden sonra benim için bir düğüm atılırsa belki." Ölümden bahsediyordu.
"Biliyor musun ne kadar komiksin. Her neyse bu gece hakkında bilgi alabildin mi?" Tries önemli bir mevkiye sahipti ve bilgilendirilirdi.
"Evet ama iyi şeyler sayılmaz, tek kişinin yapması gereken bir görev olduğunu söylediler, ikinci bir kişi olursa en ağır cezaları uygulayacaklarmış."
"Ne yani, koca bir geceye bir kişi mi? Tamamen saçmalık." Daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı.
"Karşı gelemeyeceğimizi sen de biliyorsun Diana."
"Peki kimmiş bu şanslı(!) kardeşimiz?"
"İşte o daha belli değil. Bu gece düzen yapay ve kolay bir görev sonucunda sonuca -başarılı sonuca demek istiyordu- en geç ulaşanın bu görevde yer alacağını bildirdi."
"Bir saçmalık daha! Görevi en geç bitiren muhtemelen yaşayan en kötü Düğümsüz olacak. Değil mi?"
"Bizi şaşırtacak olaylar olabilir. Daha önce hiç beklemediğimiz şeyler yaşadık unuttun mu?"
"Haklısın. Ama yine de anlam veremiyorum. Tüm Düğümsüzler katılacak mı bu düello benzeri şeye?" Korkmuyordum ama yakında korkacağım ortadaydı.
"Evet tabiki. Bu gece elimizden geleni yapacağız ve ilk bitirenlerden olacağız tamam mı?"
Ben bu tek başına yapılacak olan görevi acımasız bulmama rağmen içten içe istiyordum.
"Tamam."
Biraz daha sohbet ettikten sonra kalktık ve Merkez'e doğru yürüdük. Merkez Düğümsüzler'in en önemli yerlerinden biriydi. Kendimizi geliştirmemiz ve eğitim için haftasonlarımızı burada geçirirdik. Bazen haftaiçi bile okuldan bile alırlardı.
Merkeze vardığımızda olduğundan daha kalabalık olduğunu gördük. Hayır. Olduğundan kalabalık görünüyordu çünkü nüfus tek bir yere toplanmıştı. Olup biteni görmek çok zordu. Ama sedyeyle sıhhiyeye götürülen ve kalbinden bıçaklanmış çocuğu görebildim. Vücudundan lacivert bir ışık yayılıyordu. Düğümü çözülüyordu. Bunu kalbinin bıçaklanmasıyla ödemesi kötüydü. Ölmeyecekti aslında. Ama o acıyı kim yaşamak ister ki? Düğümünüz çözülürken tamamen ayıksınızdır be hiç bir ilaç sizi uyutamaz, öldürmez de. Düğümün çözülmesi için kalpten bıçaklanma zorunluluğu yok! Çocuğa bunu yaşatanların Düzen olduğuna emindim. Daha önce de bu kadar kötüsünü yapmışlardı. Çocuk ya kalpsiz yaşayacak ya da Air World dediğimiz bölgede sonsuza kadar yaşayacak demekti. Ve düzen kalpsiz yaşaması için elinden geleni yapacaktı.
"Olanları az çok hazmedebilmişsindir." Tries'ti bu. Düşüncelerimi okur gibi konuşmuştu.
"Yeni bir kalpsiz lazımdı değil mi? Bu acımasızlık. Yaşayacak çok şeyi vardı. Bu kadar erken olması adil mi sence de?"
"Düğümünün çözülme zamanı gelmişti Diana."
"Bu şekilde olmak zorunda değildi. Düzenin yeni bi Kalpsiz isteği yüzünden o çocuk, hisleriyle beraber çoğu şeyini kaybedecek."
"Dümencilerin silahını hatırlasana. Sevgi, aşk, tutku? Hani hep bizi bunlarla test ediyorlarda kimilerimiz yenik düşüp öldürülüyor? Bu düzen her şeyden çok Kalpsizlere ihtiyaç duyuyor. Neden? Çünkü hisleri yok. Zayıf yönleri yok. Amaçları uğruna her şeyi yapabilirler. Sevdikleri biri bile olmaz Diana. Düzenin yakında daha fazla Kalpsiz isteyeceğini düşünüyorum."
Her zamanki uzun ve mantıklı konuşmalarından biriydi bu. Kalp düşmanımızdı sanki. Bir gün beni de Kalpsiz olarak seçeceklerinden, hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyordum.