BÖLÜM 1

37 5 17
                                    


Babam beni üstü açık Range Rover Evoque'uyla havaalanına götürürken, San Fransisco'daki hava olaylarının ani bir şekilde fırtınaya sebep olması hakkında bilgi veren radyoyu kapatıp söylemekten asla sıkılmayacağı The Black Ghost'un Full moon şarkısını açtığında onu mutlu etmek için eşlik ettim. Los Angeles ' da hava 32 dereceydi; gökyüzündeki hakimliğini gösteren güneş tenime işliyordu. Babamın yeni eşi Annie 2 hafta önce klimayı bozduğundan arabanın üstü açmak zorunda kalmıştık. Kırmızı ışıkta durduğumuzda, babam yeni başlayan Britney Spears'ın One More Time şarkısıyla havaya girmiş olacak ki, kafasını sallayıp bana bakarak şarkıya eşlik etmeye başladı. Britney' in " hit me baby one more time " kısmında gözlüğünü indirmiş, yüzünde çekici olmaya çalışan ifadesiyle bana göz kırparak ağzını oynatmıştı.

Yüksek sesli kahkaham arabaya dağılınca Annie ve babam da gülmeye başladılar. Babamın yüz ifadelerimi dikkatle incelediğini biliyordum. Gitmemi istemiyordu. Ama bu şekilde olmak zorundaydı. Gitmeliydim.

Alaska eyaletinde bulunan çoğu zaman yağışlı, yazları en fazla 15 - 16 dereceyi bulan Palmer adında bir şehir vardır. Bu şehir yağışlı ve soğuk olmasının yanı sıra, güneşin doğmamasıyla da bilinir. Yazları bile hava aydınlanır ama güneş kendini göstermez. Ben henüz birkaç yaşındayken annem ve babam ayrılmış, babam soyumun gerektirdiği mirasla yüzleşmeyeyim diye beni de almış ve bu soğuk, her daim yağışlı ve güneş doğmayan şehirden ayrılmış. 15 yaşıma kadar yazları annemle bu yağmurlu şehirde kaliteli vakitler geçirirdik ancak bu vakitler sadece bir ay kadar sürerdi. Annem hiçbir zaman bir ayı bir gün bile olsa aşmasına izin vermezdi. 16 yaşımdayken bu bir ay saçmalığından sıkılmış ve anneme bunun bana en fazla bir ay katlanabileceğinden dolayı olup olmadığını sormuştum.

"Ah Lia " demişti annem." Tabii ki böyle değil. Bu yüzden değil." Bu cevabın üzerine bir şey soramamıştım. Benden utandığından mıydı? Kasabadakiler benim hakkımda bir şey mi söylüyorlardı? Bilmiyordum. Ama annemi çok fazla özlüyordum.

Annem en sonunda bunun bana zarar verdiğini ve birbirimizle olan bağın çok daha derin olduğunu anlamış olacaktı ki son 2 yılda annemle beraber yazları üç ay boyunca farklı şehirleri ve ülkeleri gezdik. Annemin gizli bir aile mirası olduğundan annemle olduğumda para hiçbir zaman sorun olmuyordu.

Şimdi ise kendimi annemle devamlı olan bir yaşamın nasıl olacağını hayal ederken buluyordum. Babamı sevmediğimden değil, babam 40'lı yaşlarında olmasına rağmen çoğu insandan daha genç ve enerjiktir. Sadece annemle iken - belki de çocukluğum boyunca annemin eksikliğindendi- farklı hissediyordum. Babamla iken hiç görmediğim yanlarım ortaya çıkıyordu.

Babam, yaşı olmasına rağmen gençlere taş çıkartır; yüzündeki kırışıklıkları saymazsak tabii. Uzun saçlarını her gün farklı şekilde örmesi ve şekil vermesi ile çok yakışıklıydı. Onun o ela rengi gözlerine bakarken "acaba yanlış mı yapıyorum ?"diye düşünmeme engel olamadım. Bir süre boyunca idare edebilecek olsa da o asla yalnız kalamazdı ki, korkardı. Gerçi şimdi yanında Annie vardı. Büyük ihtimalle faturaları unuttuğunda hatırlatacak, babamın yemek yaparak olası zehirlenme ihtimalini engelleyecek ve babamın her canı sıkıldığında onunla birlikte şarkı söyleyebileceği biri olacaktı. Ama yine de babamı bırakmak hoşuma gitmiyordu...

"Lia, kendini sakın gitmek zorunda hissetme." dedi babam uçağa binmeden önce. Onun şarkı söyleme tutkusu yüzünden gittiğimi düşünüp suçlu hissediyordu. Ama ben gerçeği tam olarak bilmesem de biliyordum. Benden kaynaklanan bir şeyler vardı. Son zamanlarda etrafımda dönen olayların benim yüzümden olduğuna dair güçlü bir his vardı içimde.

"Gitmek istiyorum, baba. Böyle düşünme. Hem anneme biraz hareket katmanın zamanı gelmiştir ne dersin ha ?" Babam ve Annie bu dediğime güldüler. Çünkü annem ve ben yan yana geldiğimizde, kimse bizden daha iyi eğlenemezdi.

Kış GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin