İçgüdülerin İradesi Var Mıdır?

280 5 6
                                    


Yavaş yavaş ağırlaşan göz kapaklarını her zamankinden biraz daha fazla zorlayarak açtı. Gözündeki buğulu ve yoğun kahverengi kısım ormanda pusu kurmuş misali hiç kıpırdamadan bekleyen, ara sıra derin bir sessizliğe gömülen ürpertici ortamı, bazen insanların sahili ve orada hiç sıkılmaksızın bekleyen doğanın sarımsı kahverengileriyle harmanlaşan kumları gitarıyla ve tane tane notalarla keyiflendirdiği gibi hışırtılarıyla keyiflendirebilen ağaçların koyu kahverengilerinde kayboluyordu. Bu ağaçları ne zamandır görüyor ki onları bu denli hayranlıkla takip ediyor diyebilirsiniz. Hatta derseniz haksız da sayılmazsınız. Vücudundaki her bir tüyün diğerini aynı ciddiyetle takip etmesiyle oluşan yumuşak kürkü turuncu siyah ve beyazın muhteşem kucaklaşmasını gözler önüne sermekteydi. Hem ruhuyla hem de bedeniyle taşıdığı asaletin farkında olamayacak kadar küçük yaştaydı. O kadar küçüktü ki o muazzam kürkün güzelliğinin bile farkında değildi zavallıcak. O hayranlıkla baktığı ağaçları 7,5 aydır süzebiliyordu. İstediği kadar izleyebilirdi. Yahut inceleyip onlar hakkında düşünebilir, pek âlâ onların arkasına saklanıp kardeşleriyle oynayabilir ya da annesine türlü türlü munzur şakalar yapabilirdi. Lâkin abartmadan. Eğer abartırsa başına kötü şeyler gelebilirdi. O, bu kötü şeyleri yeni yeni tanımaya çalışan bir çıraktı sanki. Insanlar da hayatı öyle öğrenmez mi? İlk önce doğar, sonra her şeyi muhteşem yaratılmış duyularıyla keşfeder ve bu hayat yolunu sezgileriyle hata yapmamaya çalışarak dikkatli ve istikrarlı şekilde yürümeye çalışır. Elbet hata yapılır. Ve bu tür hatalar ince , kurumaya veya yön değiştirmeye musait naz yaparak kilometrelerce usanmadan yol kat eden akarsulara benzeyen, kaderi derinden etkileyebilir ve gittiği istikâmeti tamamen değiştirebilir. Istediği kadar izleyebilir çünkü burası yoğun ağaçlarla kaplı Sumatra , Endonezya'da, Ormanı. İçerden değişik türde ağaç ve canlı barındırdığı için karışık gelen bu orman, dışarıdan kahverengilere yeşil fırça darbelerinin atılmasıyla oluşturulan harikulade bir ressamın harikulade tablosunu andırıyordu. Ama şunu da hatırlatmak gerek bu harikulade tabloyu enfes bir tablo haline dönüştürebilecek üç renk daha vardı. Ve tablonun hakimi olan ressam bu boyaları istediği zaman istediği sırayla ekleyebilirdi. Bunlar; kader gizem ve mücadele. Bu renkler ister insan olsun ister hayvan isterse başka bir şey her canlının kendi meydana getirmek istediği tablosunda üç ana renkti bunlar. Her canlının eli usta bir ressam kadar marifetli mi ? Söyle ki bazıları safiri yaptığı çilekeş sandığa yavaş yavaş ve ustalıkla işler. Sanki işlediği her safir taşının içine sabır taşı katılmışçasına özenle ve sevgiyle. Bazılarıda sadece biraz para kazanmak için gelişigüzel dizer tasları özensiz ve hoyrat. Denizin hırçın dalgalarının kıyıyı zamansız ve sert dövdüğü kadar hoyratça. Neden çilekeş dedim çünkü ister özenle ve sevgiyle dizilsin ister hoyratça. İşi bittikten sonra bir köşeye atılacak sonunun ne olduğuysa biraz bulanık sanki. Eli kolu bağlı sıkıntıların pençesinde boğuşan insanlar gibi...
       İşin garip kısmı; bu durum canlılar ve cansızların ortak özelliği. Canlı cansız her varlığın bir gün dünyada kapladığı hacim ilk önce toprak altında çürümeye başlayacak sonra tamamen silinecekti. Eline aldığı renkleri boş ve temiz beyaz bir kağıda döküp fırçalarla şekil vermek insanların elinde. Bu renkleri sedef (kakmacılık) ustası gibi sevgiyle ve özenle de katabilirsin hoyratçada. Renkleri nasıl bir kompozisyona sokarsan sok o da bir gün değerini kaybeder. Kaybetsin ama bizim küçük gibi de değil. Şu an gözlerini bir başka yere dikmiş meraklı şey. Zaman epeyce ilerlemiş ve kumlardaki kızıllık gökyüzüne doğru buharlaşıvermeye başlamıştı. Biraz sonra iyice buharlaşacak ve bu turunculuk acımasızca güzelliğini tamamen terkedip siyaha dönüşecekti. Ama şimdilik gözlerini faltaşı misali açmış turunculuğun iyice belirginleşip hakimi olduğu günbatımını hayranlıkla takip etmekteydi. Fakat göz kapakları beni kapat diye yalvarırmışçasına ağırlaşmıştı. Sadece gözleri olsa iyi birazdan küçük bedeni de ağırlaşacaktı. O tüm bunlardan habersizdi. Her gün keyifle izlediği günbatımı birazdan sonlanacaktı. En azından şu kısacık ömründe bunu tecrübe edebilmişti. Bu manzarayı izlemek, bu turunculuğa şahit olmak onu her ne kadar memnun etsede bir durumdan dolayı muzdaripdi. En başta ağaçlara olan sevgi ve merakından çok daha büyük bir şey vardı. Güneş... Gökyüzüne baktığında ,özellikle yalnızken, ona bir parça güven hissi verebilecek kadar büyüktü. Bir yandan da olsa kanatları altına girmeyi isteyebilecek kadar hayranlık duymaktaydı. Pasparlak olmasına ne demeli? O denli büyük ve uzakta olan bir şeyin o denli  pasparlak olması ona umut ve ötesizlik duygularını ağır ağır aşılamaktaydı. Uzun bir süre yukarı bakıyor olmak boynunu biraz rahatsız etmişti. Gözlerini endişeli bir biçimde önüne devirdi. Devirir devirmez yerdeki ve etrafındaki sinsi karanlığı farketti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 18, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SunbathHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin