efsunlu aşklar böyle son bulur

317 44 72
                                    

Kuşlar özgürlüğü getirirse söyle onlara, geç kaldılar.

'Sleeping At last- Saturn'

"Taehyung'um, biriciğim. Ağlama."

Sevgilisini bir saate yatkın bekleyen prensin umduğu bu değildi, kendini zor tutuyordu. O da ağlayacaktı zira kayıp gidecekti esmeri. İlk defa bu kadar korkak hissediyordu kendini. Göklere sığdıramadığı aşkını bilmesinler diye gizlerdi; kalenin sütunlarında, vaveyla yükselen zindanlarda, sarayında, gizli saklı buluştukları köşelerde... Orman tanıklık etse dâhi susardı, sırlarına eşlik ederdi onların. Oğlancılık diye hor görülürdü aşkları; eğer ki duyulsaydı, eğer ki bilinseydi daha da ağlardı sevdiği. Kıyamazdı onun tek bir yaşına, önüne dünyaları sererdi. Gerdanını hazır tutardı.

"Sevgilim, ayıracaklar bizi. Nasıl olur da ağlamam?"

Derenin kenarındaki taşlarda otururlarken buluştukları mekan onlar için karanlık, boğucu bir havaya tekabül ediyordu. Oysa ne güzeldi aşk yuvaları öncelerde. Taehyung'un beyaz renklerdeki kıyafeti taşlardan ahenkle suya iniyordu, tülden yapılmaydı kumaşı. Hafiften ıslanmıştı derenin suyunda. Üstünde sevgilisinin son gördüğünde güzel hatırlamasını istediği elbisesi vardı, altın kemeri beyaz tülde bir başka duruyordu, yaprak şeklindeydi. Tacı da öyle, bir başka güzeldi Taehyung. Jungkook ise inci tanelerini akıtmaması için ayrı bir telaştaydı, gözü görmüyordu kıyafetini.

"Dilhun olmana dayanamıyorum, seni kederli görmek ne kadar zor bilemezsin."

Taehyung, dolu gözlerle sevgilisine bakarken ilk defa zorlanmakla birlikte ne yapacağını bilemiyordu. Zarif ellerini beyaz avuçlarına sığdırmıştı aşkı, ona bakıyordu. Tek bir an çekmiyordu bakışlarını. Öyle özlemişti ki sevdiğini, böyle bir haberle buluşmuş olmaları dışında sevinebilirdi.

Aylar olmuştu, aylardır savaştaydı Jungkook. Korku içinde atan yüreği de yanında götürmüştü. Özleminden bitap düşmüştü, hekimler çare bulamazdı ona, ilacı uzaktaydı. Mektuplaşsalar bile yetinemiyordu. Saklıyordu tabii, saklamaz olur muydu hiç? Taehyung tütsü yakardı, mürekkebi akıtmadan kokusu sinerdi kağıda.

'Biz ayıp değiliz, zihniyetler kirli sevdiğim.' derdi her mektubunun sonunda.

Sevdiğinden gelen her zarfı yastığının altında tutardı, Jungkook. Çadırında uyurken tek onun kokusu uyutabilirdi, pes edeceği sıra güzel kokusu çalınırdı burnuna. Yenilmezdi, biriciği onu bırakmazdı. Hayaletini görürdü yanında, dudaklarına ufak bir buse kondururdu. Gücünü toplaması gerektiğini söylerdi; kuşlar değil Taehyung söylerdi, Taehyung'un inci yazısını bahşettiği mektupları söylerdi.

"Sensiz bir yuva kurabilir miyim, bilmiyorum. Korkuyorum, çok korkuyorum. Aşkımız pâyidar bizim, ölümsüz değil mi? Korur musun beni?"

"Korurum bir tanem, korurum tabii."

"Ya fark ederse beni koruduğunu?"

"Kim?" Boğazı düğüm düğüm olmuştu Jungkook'un. Esmerin ellerini bir avucunda toplarken diğer eliyle ziyan etmemişti göz yaşlarını. Parmak uçları titriye titriye almıştı yanağındaki damlaları, safderundu sevgilisi göz yaşları gibi.

"O kadın." Tekrar ağlayacak olmuştu Taehyung, kanlıydı göz yaşları sevgilisinin eline değene kadar. Kan ağlıyordu içi. Yine de diyordu, yine de Jungkook ağlamasın. Daha da kahrolurdu.
Canının bir parçasından olurdu.

"Gizli gizli korurum o zaman. Kimseler fark etmez bizi." Yutkunamadı, kalbini içine attığı korlar yakıyordu. Yanıyordu Jungkook, içten içe pes ediyordu.

meftun zambağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin